![]() Nazi UFO Teknolojisi Elektromanyetik sevkle çalışan Nazi uçandaireleri...
Büyük Üstad Rudolf Steiner ve öngörüleri: Günümüzde ve yüzyılımızda yaşamış en önemli düşünürlerden birisi Antropozofi Derneği kurucusu Avusturyalı Dr.Rudolf Steiner (1861-1925)’dır.Steiner bir duru görü medyumu idi.O, başka boyutları gördüğünü ve insan kalbinin derinliklerinde yaşananları hissettiğini söylüyordu.Steiner geleceği inanılmaz bir doğrulukla tarif etmişti, materyalist bilimin çılgınlığının bir felakete neden olacağını, tüpte doğan insanları ve geleceğin biyoloji mühendisliğini bir korku filmini anlatır gibi anlatıyordu.İnsanlığın geleceği yaşayan canavarlarla, ruhsuz, tanrısız, insan dışı, kompüterize, böceğe benzer, krom ve plastikten yapılma yaratıklarla doluydu. R.Steiner, gelecek yıllarda büyük savaşların yaşanacağını ve insan kalbinin büyük yaralar alacağını 1917’de öngörmüştü. ‘‘Karanlığın Güçleri’’ insan evrimini engellemek kararındaydı, bunun için de insanlarla birleşmeleri gerekiyordu.Böylece evrim dönüşecek ve ortaya planlı melez bir ırk, yani yaratık- insan çıkacaktı.Ona göre ırkımızın büyük bir kısmı yok olacak, geriye kalanlar yaratıklara, yani cin’imsi varlıklara tapan süprüntüler olacaktı.Peki kim bu yaratıklar? Steiner’e göre bunlar yukarda sözünü ettiğimiz biyolojik yaratıklardı.Yani gelecek bizim var edeceğimiz kötü varlıklarla doluydu.İnsan, cin ve uzaylı inancıyla kendi felaketine yol açmakta ve kurgulanmaktaydı.
Kara Güneş ve Zaman Yolculuğu: Zaman Yolculuğu Mümkün mü? Zamandayolculuk yapılabilir mi, sorusunun yanıtı dört boyutlu uzay zamanda kapalı zamansal eğriler(1) bulunup bulunamayacağına gelmiş oluyor. (1) Eğer bir uzay zaman eğrisinin üzerindeki her noktada hız vektörü zamansal çıkıyorsa, bu eğriye zamansal eğri denir. Bilim ve Teknik Dergisi, s.335, Ekim 1995) Bir evren modelinde, eğer uzay zamanda kapanan zamansal eğriler bulunuyorsa, bunlardan birini yörünge eğrisi olarak kabül edecek olan cisim, hep zamanın akış yönü doğrultusunda giderek tekrar ilk konumuna , yolculuğa başladığından daha önceki bir anda ulaşılabilir.İşte ‘‘Zaman Makinesi’’ bu tür evren modellerine verilen isimdir.Bu tanımlanan anlamda ilk zaman makinesi 1949 yılında ünlü matematikçi Kurt Gödel tarafından bulundu.Kip Thorne’un 1988’de öne sürdüğü zaman makinesi, Gödel’inkinden farklı uzay zaman topolojisine sahipti.Thorne’un topolojik işlemi fiziksel uzay zamanda yapıldığı zaman, uzay zamandan bir nokta delip çıkarmak, bir karadelik yaratmak anlamına geliyordu.Birbirine komşu iki nokta delip çıkarmak, birbirine yakın iki karadelik bulmak demektir.İki deliği birbirine bir tüple bağlayıp kapatmak, iki karadelik arasında bir tüp geçitle bağlantı sağlamak demektir.(Buna solucandeliği yada wormhole diyenler de var). Kip Thorne ve Richard Gott gibi fizikçiler zaman yolculuğunun teorik olarak mümkün olduğunu söylemektedirler. 1923 de Hitler döneminde Thule örgütüne mensub çekirdek bir kadro ‘‘Kara Güneş Tarikatı’’ adı altında özel bir projeyi yürürlüğe koydular. Bu projenin amacı ‘‘Zaman Yolculuğu’’nu gerçekleştirme idi.Bu proje illuminati denen bir başka tarikatın ( Gümüş Yıldız Tarikatı) grup üyeleri ile bir araya gelinerek tasarlanmıştı.
Bu zamanda yolculuk deneyi ruhsal ve psişik enerjiyi majikal bir teknikle açığa çıkartarak gerçekleştirilecekti. Düşünce güçlerini zamanın akışı üstüne yönelten grup üyeleri belli bir düzeyin üstüne çıkan psişik bir enerji konsantresi sonucunda uzay zamanda küçük bir boyutlar arası pencere açmayı başarmışlardı.Bu zamanda açılan çatlağın 1943 yılında Amerika’da gerçekleştirilen ‘‘Philadelphia Deneyi’’ nin oluşmasına sebeb olduğu rivayetler arasındadır. Thule tarikati ile bağlantılı olan Vril örgütü üyeleri medyumsal ve sonra fiziksel temas yoluyla Aldebaranlılar denen bir uzaylı medeniyetten uçan gemilerin ( UFO’ların) yapımı ile ilgili teknik bilgiler almışlardı.Aldebaranlılar 2.10 m uzunluğunda , badem gözlü, açık beyaz tenli, uzun sarı saçlı insanlardı. Bağlantı kuran Alman subayın iddiasına göre, bu insanlar bütün vucutlarını kaplayan tek parça düğmesiz ve fermuarsız giysiler giyiyorlardı. ‘‘Kara Güneş’’ örgütünün elindeki belgelerden anlaşıldığına göre, Reich-Almanyası Arianniler’le gizli bir anlaşma imzalamıştı.Bu anlaşmaya göre, Reich-Almanları ‘‘İç Dünya’’ denen bir yerde her türlü saldırıya karşı korunacak, ayrıca ileri teknoloji ve ileri spiritüel bilgilerle donatılacaklardı.Fakat bu teknoloji yalnızca savunma amaçlı kullanılabilecekti. Robert Charroux ‘‘Andların Esrarı’’ adlı kitabında ilginç açıklamalara yer verir. Kitapta adı geçen ünlü İtalyan kaşifi Gugliemo Marconi’nin öğrencisi olan, İtalyan fizikçisi N.Genovese’nin açıklamalarına göre, Reich-Almanyası’nın bu araştırma merkezlerinde dünya dışı varlıkların yardımı ile hayret verici bilimsel gelişmeler olmuştu.Bu merkezde 1946’dan beri doğrudan güneşten gelen kozmik enerjiyi depolayabilen bir sistem mevcuttu. Çetin BAL: Açıkcası ben kendi adıma Almanların 2.Dünya savaşı yıllarında UFO teknolojisini kullanarak Ay’a ve Marsa ve dünyanın kutup bölgesine gidip orada üs kurduklarını pek düşünmüyorum.Dünya dışı uygarlıklarla medyumsal kanallar kullanılarak bağlantıya geçilmiş olabilir. UFO teknolojisi konusunda uygulamaya dönük kayda değer bilgiler alınıp bunlar denenmiş ve test edilmişte olabilir.Belkide bir kısım Nazi dönemi Alman ırkı mensubu kişiler dış dünyalıların yardımı ile gözlerden uzak belli bir bölgede koruma altına alınmış olabilirler.Onlara özel bir üs tahsis edilmiş olabilir. Bir Kara Güneş örgütü mensubunun söylediklerine göre bu kutup bölgelerine yerleşen Reich Almanları uçan daire teknolojisini geliştirme imkanı bulmuşlardı. Söylenenlere göre bu araçlar Vril gücü ve anti-gravitasyon ile havalanıyorlardı. Nazi bilim adamları manyetik güç alanları kullanılarak havalanan uçan disk teknolojilerini geliştirmişlerdi. Ve serbest enerji ile çalışan motorlara sahiptiler.Ve kristallerde bilgi depolama konusunda teknik atılımlar içindeydiler.Nazi bilim adamları Tibetli rahiplerden insanların şuurluluğunu ( ruhsal psişesini) yükseltmek için kristal tabletler denen bazı eşyalar almışlardı.Bu tabletler 2 boyutlu olmakla beraber, üçboyutlu bir görüntü verebiliyor ve 4.boyut deneyimini veya akışkanlık sürecini yaşatabiliyordu.Naziler Mısır piramitlerinde ve Uzakdoğu araştırma seferlerinde buna benzer değişik eşyaları toplamışlardı.Tibetli rahiplerden Atlantis, Mu, Agarta, Şamballa, Lemurya ve Hyperbor adlı kadim medeniyetler ve teknolojileri ile ilgili bilgiler almışlardı. Beklide Mısır piramitleri, uzaylı teknolojileri ve yıldız geçidi ( stargate) kavramlarıda Nazilerin bu araştırmaları ile ilgili olarak ortaya çıkmış kavramlar olabililer. Thule örgütünün elinde bulunan belgelere göre dünyamızın farklı boyutunda yaşamlarını sürdüren Hyperborlu’lar teknik olarak çok ileri bir düzeyde idiler.Onlar, bugün bizim ‘‘UFO’’ olarak bildiğimiz , onlarınsa ‘‘Vril- ya’’dedikleri uçan disklere sahiptiler.Bu uçan diskler, birbirine zıt yönde dönen 2 manyetik alan yardımı ile yerçekimini yenerek, yükseliyorlardı..(Levitasyon = Havaya yükselme ve yerçekimsizlik) ve ayrıca korkunç bir hıza ve manevra yeteneğine de sahiptiler.Bugüngü UFOlarda da Vril gücünün enerji potansiyeli ve güç kaynağı olarak kullanılmakta idi. (Vril = Eter, Od, Prana enerjisi, Çi, Kozmik güç, Orgon enerjisi olarakta bilinir.Akat’larda, Vril= En yüksek tanrı, tanrı gibi, anlamına gelmekte idi.)
Diğer Bilim ve Öbür Taraf Uçan Makinesi Thule üyesi Dr.W.O.Schumann ve Vril örgütü mensupları, Thulu örgütü ile bağlantılı olarak ‘‘Öbür Taraf Makinesi’’ dedikleri bir alet yapmayı tasarlıyorlardı.Bu makine, bu taraftaki maddenin, ‘‘öteki taraftaki’’ maddeye , ‘‘öbür taraftaki’’ nin de bu taraftakine dönüşmesini sağlayacaktı.Kısaca ‘‘Zaman’’ı ve ‘‘Uzay’’ı aşarak, yaşam ve ölümü yenebilen, tanrıların dünyasını ziyaret edebilen ve ‘‘Ebedi Hakikat’’ bilgisine ulaşabilecek bir makine düşünülüyordu. Baron Sebottendorf , majik güçleri kullanarak psişik düşünce enerjisinin yoğun konsantresi ile uzay ve zamanda bir sapma oluşturmak istemişti.Psişik güçlerle fiziksel boyutlara sıkı sıkıya bağlı zaman boyutu üstünde bir değişiklik yapmak mümkündü fakat Mühendis Dr.Schumann da Sebottendorf’un bu arzusunu teknik bir vasıta ile gerçekleştirmeyi planlamıştı.1919 yılı Aralık ayında, Vril ve Thulu örgütlerinin çekirdek kadrosu , Berchtesgaden’deki Ramsau’da buluştular.Bu toplantının en önemli kişisi şüphesiz Zagrepli medyum bayan Maria Orsichitsch (Orsic) idi.Orsic, beraberinde 2 kağıt getirmişti.Bu kağıtlardan biri Alman ‘‘Tapınakçılar’’ gizli örgütüne ait anlaşılmaz gizli yazıları ihtiva ediyordu.Bu tapınakçı gizli yazısının muhtevası medyumsal bir mesaj şeklinde alınmıştı ve tamamen bilinmeyen bir lisanda yazılmıştı.Maria Orsic’e göre bu bir eski doğu lisanında yazılmıştı.Orsic bu yazıları deşifre etmek için Thule’ ye yakınlık duyan ‘‘Pan-Babilon’’ örgütü dostları ile temas kurmuştu.Bu esrarengiz yazının incelenmesinden sonra, bunun gerçekten de eski Babil kültürünün kurucularından olan ‘‘Sümerler’’ in yazısı olduğu anlaşıldı.İddialara göre, bu yazılarda ‘‘öbür tarafla’’ ilgili bilgiler, yani, ‘‘öbür taraf makinesi’’ yapımı için gereken bilgiler gelmişti.Bu şekilde bütün UFO teknolojisinin temellerine ait bilgiler ellerine geçmişti. ‘‘Diğer Bilim’’ ait konsept bu zamanda ve takibeden yıllarda olgunlaştı. (Bugün diğer bilim yerine ‘‘Alternatif Bilim’’ denmektedir.) Buna rağmen, ‘‘öbür taraf makinesi’’ projesinin tam manası ile şekillenmesi 3 yıl sürdü. Bu sürenin uzamasının sebeblerinden biri de finansman sıkıntısı idi. Bu ‘‘Diğer Bilim’’ veya ‘‘Diğer Tekniğin’’ ilk aşamalarında, Dr. Schumann Münih Teknik Yüksek Okulu’nda bir konferans vermişti.Bu konferanstan birkaç cümleyi burada aktarmakta fayda görüyorum; ‘‘Elektrikteki artı ve eksi gibi her yerde ve her şeyde olayların seyrini belirleyen 2 prensip görüyoruz; Işık ve karanlık, iyi ve kötü, yaratıcı ve yıkıcı. Bu da ya hep ya hiç demektir. Bu iki soyut prensip, yani yaratıcı ve yıkıcı prensip, bizim teknik vasıtalarımızı da belirler.Yıkıcı her şey şeytani, yapıcı her şey Tanrısal kökenlidir.Patlama ve yanmaya dayalı her teknik, şeytani bir teknik olarak nitelendirilmelidir.Önümüzdeki yeniçağ, yeni, pozitif ve Tanrısal tekniğin hakim olacağı bir çağ olacaktır.’’
‘‘Öbür Taraf Uçuş Makinesi’’: 1992 yılında ‘‘Öbür taraf makinesi’’ ele alındı ve bundan böyle projenin ismi ‘‘Öbür taraf uçuş makinesi’’ olarak değiştirildi.1922 yılı yazında Münih yakınlarında bir hangar inşa edildi.Ayrıca bu hangara ek bir hangar binası daha yapıldı.Bu hangarda gerekli bütün teknik malzemeler toplandı ve ‘‘Uçuş Makinesi’’ nin yapımına başlandı.Makine 6,50 m. Çapında bir diskin üzerine paralel olarak yerleştirilmiş, 8 m. Çapında bir disk ve bunun altında bulunan 7 m. Çapında üçüncü bir disk’ten müteşekkildi.Bu üç disk, ortasından geçen 1,80 m çaplı bir deliğe monte edilmiş 2,40 m. Yüksekliğinde motor techizatı ihtiva ediyordu.Gövdenin altta klan kısmı koni şeklinde bir uçla son buluyordu.Gövdenin altta kalan kısmı koni şeklinde bir uçla son buluyordu.Bu konik uçtan alt kata kadar uzanan dev bir sarkaç, cihazın stabilizasyonunu sağlıyordu.Aktif durumda üst ve alt disk birbirlerine zıt yönde dönmeye başlayarak, bir elektro-manyetik dönme alanı meydana getiriyordu. Bu dönme alanı aynı anda ‘‘ İnterkozmik titreşimler’’ meydana getirerek ‘‘Yeşil Ülke’’nin öbür taraftaki alanına egemen oluyordu.Titreşimlerin afinitesi prensibine göre, öbür tarafa uçuşun temel şartı böylece temin edilmiş oluyordu.Özel bir batarya ile motor teçhizatına itici güç sağlanıyordu.Kısa vadede en yüksek enerji seviyesine ulaşmak için, yüksek enerjitik özel bir kondensatör kullanılıyordu.Bu kondensatör, üç disk için ilk devinim motoru ve aynı zamanda bir elektrojeneratör görevini üstlenmişti. (2) (2) Norbert Jurgen – Ratthofer & Ralf Ettl, ‘‘Das Vril-Projekt’’, STM- Tempelhof, Wien.(Erstveröffentlichung) ‘‘Öteki Taraf Uçuş Makinesi’’ (Ö.T.U.M) yada diğer tabirle UFO 2 yıl süre ile test edildi.Bu proje için mali yardımlar, bir çok Alman sanayi işletmecilerinin muhasebe kayıtlarında JFM koduyla (Jenseitsflugmaschine) geçmekte idi.Daha önce Schumann SM Levitatör olarak adlandırılan makinadan, ‘‘Vril motoru’’ ortaya çıkarıldı.Kayıtları gizli tutulduğu için, bu makinanın neyi başarıp neyi başaramadığı tam olarak bilinememektedir.1924 yılı başında makine sökülerek , Augsburg’a getirildi ve orada bir depoda muhafaza edildi. Ö.t.u.m.’nin Augsburg Messerschmitt uçak fabrikası tesislerinde saklandığı haberi, ne tam doğrulanmış ne de inkar edilmiştir.Ö.t.u.m ayrıca ‘‘Thule motoru’’ nun da temelini oluşturmuştur. Vril ve Thulu mensuplarının 10 yıllık yoğun bir araştırma sürecinden sonra, büyük ihtimalle – daha sonra daha anlam kazanan – ‘‘Boyut Kanalı Uçuşları’’ projesi gerçekleşmişti.1922 ile 1924 yılları arasında Ö.t.u.m’nin hava iyonizasyonunun dışında başka bir tesiri olup olmadığı bilinmiyor.Bu gizli deney, muhtemelen Thulu ve Vril örgütlerinin çekirdek kadrosu tarafından finanse edilmişti. Bu projeye ezoterizmle ve okült, majik bilimlerle ilgilenen kişiler katılmışlardı. Adolf Hitler, R.Hess, Müh.Hans Hörbiger, Müh. Viktor Schauberger, Prof.Dr. Müh.W.O.Schumann, Haushofer gibi kişiler bu kişiler arasında sayılabilir. Ö.t.u.m (Öteki Taraf Uçuş Makinesi) kendi etrafında ve çevresinde çok güçlü bir alan oluşturuyordu ve bu alan vasıtası ile, hem makine, hem de pilotu bulunduğu uzay sektörünün içindeki kozmoz’dan tamamen bağımsız olarak, hem bu tarafta hem de öteki taraftaki mikrokozmoz’da varolabiliyordu. Ö.t.u.m tarafından üretilen bu mikrokozmoz, maksimum alan gücüne eriştiği an, kendini çevreleyen bu taraftaki evrensel güçlerden ve etkilerden Örneğin; Gravitasyon, Elektromanyetizm gibi tamamen bağımsız olarak, herçeşit gravitasyonel alanın ve vakumun içinde ışık hızına yakın bir sürate erişiyordu.Bu şekilde belirli alan güçlerinde bizim evrenimizin relatif (izafi) bugününü terk edebilir ve aniden relatif (izafi) geçmişimize gidebiliriz. Tamamen teorik olarak, Ö.t.u.m ve mikrokozmosu, pilotları ile birlikte, evrenin geçmiş zaman boyutları içine ve gelecek zaman boyutları içine doğru bir kuantum enerji düzeyinden diğerine sıçrayan elektronlar gibi sıçrayıp zaman ötesine doğru atlayabilir.Anlaşıldığı kadarı ile Ö.t.u.m’nın teorik temelleri, Babil ve Sümer ILU-kozmolojisi ve parakozmolojisi öğretilerine dayanmakta idi. En eski Sümer Babil ‘‘bu dünya’’ ve ‘‘öbür dünya’’ öğretilerinde, yani Parakozmoloji ve Kozmoloji öğretilerine göre, bu taraf ve öte taraf kozmoz kuantlarından müteşekkildi. Ö.t.u.m, Elektrogravitasyon-Takyon Motorları ve Serbest Enerji makinelerinin bir öncü tipi idi.Bütün elektrogravitasyon –Takyon ve Serbest Enerji makineleri temelde ilkel birer ‘‘Zaman Makineleri’’nden başka bir şey değildir!..( Takyonlar ‘‘Madde ötesi madde’’ yada ‘‘cisim ötesi soyut cisim’’ evrenini temsil etmektedir. Ünlü Fizikçi Feinberg bize ışıktan hızlı titreşen bir evren olduğunu göstermişti.) Yüksek bir frekans ve yüksek elektriksel gerilim, dar sınırlı bir alan ve bunun çevresinde enerjitik bir durum yaratır.Bu şekilde bizim evrenimizin geçmişinin belirli bir zaman dilimine egemen olur. ‘‘Zaman tüneli’’ veya ‘‘Uzay-Zaman- Solucan Deliği’’ günümüzden geçmişimize doğru oluşan bir ‘‘Kanal’’ vasıtası ile, geçmişten gelen enerjiyi günümüzdeki uygun araca doğru yönlendirir (gönderir).Bu şekilde oluşan etkiye ‘‘Perpetuum Mobile’’ (Sürekli Hareket) etkisi denir.Böyle bir araç, büyük ve küçük şiddette ‘ ‘‘Gravitasyon’’ ve ‘‘Antigravitasyon’’ etkileri yaratır.Bu etkiler ‘‘ Mikro Zaman Tüneli’’ veya ‘‘Mikro-Uzay-Zaman- solucan Deliği’’ vasıtası ile günümüzde de etkili olur. Ağrı Dağı’ndaki UFO ve Naziler 1937 Temmuz’undai Hitler ve Görüng’in emirleri ile her çeşit doğaüstü, bilimsel, dinsel ve okült objeleri incelemek ve araştırmak üzere dünyanın dört bir tarafına özel araştırma ekipleri gönderilmeye başlandı.Araştırılan cisimlerden biri de kutsal kitaplarda adı geçen Nuh’un gemisi idi.Gemi için İran ve Türkiye arasında dağlarda araştırma yapan Alman ekip, Dicle nehri kenarındaki bir köyün yaşlılarından hayli ilginç bir hikaye duydu.Bu hikayeye göre, 200 nesil evvel esrarengiz parlak bir ‘‘ev’’, gökten çok gürültü çıkararak, yere düşmüştü.Bir zaman sonra köyden köye yolculuk yapan bir şahıs bu esrarengiz cisimle karşılaşmıştı.Şahsın ifadesine göre, cisim ıslık gibi bir ses çıkarmakta ve dokunulmayacak kadar sıcaktı.Ayrıca pis bir kokuda yaymakta idi.Bu hikaye, araştırmayı yürüten Alman ekip tarafından derhal Almanya’ya bildirildi. Bir ay sonra bölgeye iki araştırma ekibi daha gönderildi.Bölgeye gelen bir grup bilim adamı, Hitlerin savaş makinesinin ‘‘Özel Silahlar’’ bölümünün öncüleri idiler.Bu grup ‘‘evi’’ aramaya koyuldu ve onu sağlam bir vaziyette buldular.Bu, ‘‘dünya dışı’’ bir geminin ilk ele geçirilişi oldu. Disk 25 m. Çapında ve 8 m. Yüksekliğinde idi.Gemi girişi olmayan metalik bir görünümde idi.Gemi dış güçlere karşıda oldukça duyarlı idi ve toprağın birkaç metre üstünde havada yüzer gibi duruyordu.Ayrıca en ufak bir dokunuşla hareket edebiliyordu.1938 Aralık ayında disk, Almanya’nın en önde gelen bilim adamlarının toplandığı, Münih’in kuzeyinde bir yere getirildi.Etraftaki dağların çevrelediği bir tuz madeni, diski araştırma ve gerekirse üretmek için gerekli tesisler haline dönüştürüldü. Yapılan tetkikler neticesinde geminin, dünyadaki herhangi bir devletin çok gizli bir silahı olamayacağı anlaşıldı.Nazi bilim adamları kısa zamanda gemi ve işleme sistemlerini anlamakta başarılı oldular. 1941 Temmuz’unda Almanya bilim adamlarından biri ABD’ye kaçıp, bildiklerini anlatmasaydı, kimse Hitler’in neye sahip olduğunu ve onunla ne yapmayı tasarladığını bilemeyecekti. II.Dünya Savaşı’nın sonunda, Ruslar’dan hızlı davranan ABD askeri İstihbaratı, ‘‘Oz’’ kod adı altında Nazi tesislerini ve yukarıda adı geçen diski ele geçirdi.Disk derhal ABD’e yollandı. Fakat diğer yandan Sovyetler de 6 ay sonra esir aldıkları Alman bilim adamları vasıtasıyla, Almanların ele geçirdiği dünya dışı disk’ten haberdar oldular. Eski bir KGB ajanı olan Rus yazarı Vladimir Tersizki’nin ‘‘ Close Encounters of the Foo Fighter Kind’’ adlı kitabındaki iddialara göre, Naziler, ellerindenki bir çok yüksek teknolojiyi Peenemünde ve Bavyera Alp’lerine düşen dünya dışı varlıklara ait araçları geliştirerek elde etmişlerdi.Aynı yazara göre, Almanlar daha o zamanlarda yeraltında üsler kurarak, dünya dışı varlıklarla beraber araştırmalar yapmışlardı. Şaşırtıcı Yeni Buluşlar Viktor Schauberger’in Uçan Daireleri : Viktor Schauberger (1885 -1958) Naziler için 1938 -1945 arası bir seri uçan diskler icad eden Avusturyalı bir bilim adamıydı.Schauburger, likit vorteks (Girdap) le işleyen bir çok uçandaire yapmış ve kayıtlara göre bunların bir çoğu uçmuştu.Ona göre, eğer su veya hava, ‘‘kolloidal’’ diye bilinen bir osilasyon (titreşim, salınım) şeklinde döndürülürse, açığa çıkan enerji müthiş bir güçte levitasyonu (yerçekimini yok ederek yükselme) doğuruyordu.Bu şekilde yükselen disk, önce mavi-yeşil sonra da parlak gümüş renkli ışıklar saçmaya başlıyordu.Schauberger’in kullandığı motor ‘‘girdap hareketi doğalprensibi’’ ile hareket ediyor ve sıcaklık veya ses önleyici tertibat ihtiva etmiyordu çünkü sürtünme minumum seviyede idi.Tersine su akışının spiral karşı hareketi ile soğutma elde ediliyor ve bu da çekiş gücünü arttıran bir vakum yaratıyordu. Coler- Takyon Konvertörü SS E-IV tarafından thule motorlarında kullanılan yeni bir teknoloji vardı bu da; Alman Yüzbaşı Coler’in icad ettiği Coler –Takyon konvertörü ( Serbest Enerji Jenaratörü ) idi.Bu cihaz Thule ve Vril motorları arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymaktaydı.Diğer operasyonlar için Coler- T. Konvertörlerinin 1944 sonundan itibaren seri üretimine geçilmişti.
Nazi Almanyasının Takyon –Elektrogravitasyon- uzay- gemileri Gizli Projeleri ve ‘‘Zaman kaymaları’’ İddialara göre Nazi Almanyası II.Dünya Savaşı sırasında, elektromanyetik özel cihazların ürettiği, anti –gravitasyonun ( karşıt çekim) etkisi ile işleyen uzay gemileri projelerini gerçekleştirmişti.Bu üç projeden ilki Dr.Schumann başkanlığındaki bir gurup tarafından gerçekleştirilmişti. 1945 başına kadar 17 adet disk şeklinde ve 11,5 m. Çapında uçandaireler yapılmıştı.Bu uçan daireler 84 test uçuşundan sonra Vril-1 adıyla uçmaya başlamışlardı. İkinci proje SS-Entwicklungsstelle ( S.S’lerin Geliştirme bölümü) kontrolü altında gerçekleştirilmişti.Bu proje ile 1945 başlarına kadar muhtelif büyüklüklerde ve çan şeklinde dairesel uzay gemileri yapılmıştı. S.S E-IV bölümün ürettiği uçandaire tiplerinden ilk yapılana Haunebu I deniyordu. Ve 25 m. Çapında idi.Bunlardan sadece 2 adet üretilmiş ve 52 deneme uçuşu yapılmıştı.İkinci tip, Haunebu II idi ve 26,30 m. çapındaydı.Bunlardan 7 adet üretilmiş ve106 deneme uçuşu yapılmıştı.Üçüncü ve en büyük tip, Haunebu III idi ve 71 m.çapında idi.Bundan da yalnız bir adet üretilmiş ve 19 deneme uçuşu yapılmıştı.
Haunebu III Uçan Dairesinin bazı özellikleri: Çapı: 71 metre İtiş şekli: Thule –Takyonator 70 + Schumann Levitatörleri(zırhlı) Kumanda Tertibatı: Mag-Feld –Impulser 4a Sürat: 7000 km/saat Mürettebat: 32 kişi Silahlar: 4x11 cm KSK (Lazer Işın Topu) ve diğer konvensiyonel silahlar. Daha sonra Almanlar adına Andromeda Geraet denilen 139 m. Uzunluğundaki silindir şekilli puro tipli uzay gemisini tasarlamışlardı.Silindir şeklindeki bu ana uzay gemisi Aralık 144’e kadar plan ve eskizler halinde idi.Bu silindir şekilli ana gemi bir Haunebu II, iki tane Vril-1 ve iki Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı.
Almanlar elektromanyetik güçlerle karşıt çekim alanları yaratan bu yuvarlak, disk, çan biçimli ve bazende puro biçimli uzay araçları teknolojisi konusunda tam bir bilgi sahibi olmuşlardı. Fakat tek sorun araçlar çalışırken hareket halinde iken içerden dışarı doğru konvansiyonel silahlarla ateş açılamıyordu. Çünkü gemilerin güçlü döner enerji alanları her türlü etkiye karşı gemiyi koruyan elektriksel bir girdap türü bir çeşit güç alanı perdesi oluşturuyordu.Bu alandan geçebilecek tek silah lazer ışınları olabilirdi! Normal silahlarla ateş açılabilmesi için güç alanının kasten içerden bozulması gerekirdi.Bu da gemiyi düşman silahlarına karşı açık hedef konumuna getirmekteydi. Bahsi geçen Haunebu uçan dairelerinin test uçuşlarından birinde güç alanı ayarları ile oynanarak geminin ışık hızına ulaşması sağlanmıştır.Aslında bu yüksek teknolojileri ilkel biçimdede olsa dünya dışı varlıkların araçlarından elde Almanlar bilmedikleri henüz anlamaya çalıştıkları güçlerlerle oynayan ve öğrenmeye hevesli çocuklara benziyorlardı. Bir test uçuşunda yine güç alanlarının titreşimleri ve araç çevresindeki yoğunluğu incelenirken araçların fiziksel olarak ortadan kaybolduklarına dair bilgiler sözkonusu edilmiştir. Söz konusu edilen bir teoriye göre kendi etrafında dönen bir uçandairenin de kendi etrafında dönen bir alan oluşur..Bu alan elektrikle yüklü, nemli havada bir girdap oluşturur..Uzay gemisi havada salınım durumunda yeteri kadar kalırsa, bu elektro-girdap alan, bağımsız, kendisi enerji üreten ve relativistik hız alanında dönmekte olan, bir ‘‘Takyon-Elektrogravitasyon’’ alanı haline gelir.Bu dönüş alanı, enerji bağımsızlığı dolayısı ile, devamlı olarak artan bir şekilde ürettiği enerjiyi aniden boşaltamayacağı için, ‘‘Işıküstü Tesiri’’ devreye girer ve bütün hepsi ‘‘Uzay-Zaman –Tekilliğinde’’ dönmeye başlar.Bu şekilde bir ‘‘Zaman Kayması’’, yani ‘‘ Zaman Deliği’’ oluşur ve uzay gemisi geçmiş zamana yada gelecek zamana düşer.İnsanlar hayvanlar ve bitkiler güçlü ve koruyucu bir ‘‘ Takyon-Elektromanyetik’’ alan gücü olmadan, bu dönen ‘‘Uzay-Zaman –Tekilliğinden’’ canlı olarak, yani herhangi bir hayati tehlikeye maruz kalmadan geçebilirler. Dünya atmosferinde meydana gelen tayfun, kasırga gibi olaylar, doğal ‘‘Zaman Kaymaları’’ ve ‘‘Zaman Kapıları’’ için gerekli olan elektromanyetik mekanizmayı oluştururlar.Bir zaman karışıklığı yaratmanın doğal yolu bir çeşit elektromanyetik bir girdap yaratmaktır.Böyle bir girdap uzay ve zamanın yapısını bozabilir.Böyle bir elektriksel alanda iyonizasyon etkileri ortaya çıkar.Böyle bir elektromanyetik anafor, oluştuğu atmosfer içinde parlak bir sis tabakası şeklinde bir görüntü verir.Bu tür bir doğal etki alanı içine giren her şey, gemiler, uçaklar iz bırakmadan boyutlar arası bir pencereden başka bir zaman uzay noktasına doğru geçerek gözden kaybolurlar. Haunebu uzay gemileri temelde ‘‘Elektromanyetik Antigravitasyon tesiri’’ ile uçabilen araçlardı. ‘‘İnterkozmik Araç’’ denilen Vril uçandaireleri ile başka bir boyutsal kanala geçip muazzam mesefeleri çok kısa sürelerde katetmek mümkündü. Vril mensubları ‘‘Boyut Kanalında’’ yolculuk yapabilen bir ‘‘Uzay gemisi’’ üzerinde çalıştıklarını belirttiler. Bu gemi vasıtası ile 68 ışık yılı uzaklıkta bulunan Aldebaran’a rahat ve hızlı bir şekilde gitmek mümkündü.Vril mensubları kendilerinin ‘‘medyumsal iletişimle’’ sağladıkları Alman- Aldebaran ittifakının ve anlaşmasının bir sonucu olarak dünya dışı bu varlıkların savaş gücünden faydalanılabileceğinden söz etmişlerdi.Bu düşünceler 2 veya 4 ocak 1944 tarihlerinde Adolf Hitler’ e de sunuldu. 2 Ocak 1944’de Hitler, Himler, Künkel(Vril örgütünden) ve Dr.Schumann’ın ( Vril örgütünden) katılımı ile şunlar konuşulmuştu: Hitler, Himler’in ısrarı ile Künkel ve Schumann’ın düşüncelerini öğrenmeye karar verdi.Künkel ve Schumann birkaç kelime ile Aldebaran İmparatorluğu ile yapılan ittifaktan bahsettiler ve Vril örgütüne ait çalışma toplantılarına ait tutanakları ( yani Aldebaran İmparatorluğu ile kurulan medyumsal temasa dair belgeleri) Hitler’e sundular.Hitler bunları dinlerken, bir yandan da Himmler’e anlamlı bir şekilde bakarak, bütün bunları ciddiye alıp almama konusundaki şüphelerini hissettirmişti.Künkel, ‘‘Öbür taraf uçuşu’’ sayesinde büyük mesafeleri katetmenin mümkün olduğunu ifade etmişti.O, Aldebaran hakkında gerekli bütün bilgileri Hitler’e vermişti.(yani Aldebaran’ın ( yıldız sisteminin) dünyaya benzer iki gezegeni olduğu, başka ırklardan olan Regulus ve Capella ile yaptıkları savaşları , teknik üstünlüğe sahip uzay filoları v.s) Künkel’in Führer’e anlattığına göre, Almanya ve Aldebaranlılar arasında telepatik bir iletişim kurulmuştu ve bu halen de devam ediyordu.Hitler bunları dinlerken sabrının taştığını hissediyordu ki, tam bu sırada Himmler, Künkel’in açıklamalarını sonuna kadar dinlemesini rica etti. Schmumann, ‘‘İnterkozmik Araç’’ denilen Vril uçandairelerinin plan ve fotoğraflarını Hitler’e gösterdi.Schumann ve Künkel, ‘‘Bu taraf- öbür taraf boyutlar kanalı’’ vasıtası ile Aldebaran’a uçmak ve oradaki yönetimle ittifak yaparak, Aldebaranlı uzay savaş gemilerini bu dünyaya getirmek için hazırladıkları planları da açıkladılar.Bu gemiler ‘‘Öbür taraf-bu taraf boyut kanalı’’ vasıtası ile dünyadaki savaşa sokulabilirse, Almanya’nın zaferi garanti edilebilirdi.Hitler o ana kadar tek bir söz bile söylememişti.Sonunda Himler’e bütün bunlar için ne düşündüğünü sordu.Himler, bütün bunların bir fantezi ürünü olmadığını ve araçların Vril örgütü mensublarınca denenmeleri şartı ile, akla uygun bulduğunu açıkladı.Hitler ilk defa olarak, Schumann ve Künkel’e bütün bunların ayrıntılı olarak planlanıp planlanmadığını sordu. Schumann, ilk uygun Vril aracının böyle bir uçuş denemesi için hazır olduğunu ve bu ay içinde ilk insanlı uçuş denemesini gerçekleştirebileceklerini belirtti.Yapılan hesaplara göre, farklı ‘‘Öbür taraf zamanı’’ pilot ve mürettebat için bir sorun teşkil etmeyecekti..Bu taraf zamanına ölçüldüğünde Aldebaran’a varış 22- 23 yıl sürüyordu ama aracın içindeki mürettebat için geçen, boyut değişikliği dolayısı ile , yalnız birkaç gün sürecekti.Bu hesaplamadaki en ufak yanlışlık bile Vril mürettebatının ölümüne sebeb olabilirdi.Hitler, Aldebaran savaş gücünün dünyaya yardıma gelmesi en iyi şartlarda 50 yıl sürer dedi.Künkel, bugünkü Vril tekniği şartlarında bu doğrudur, fakat çok yakında daha iyi araçlar üretebileceğiz diyerek cevap verdi. Hitler’e verilen bütün bu bilgiler yine de onu tatmin etmemişti.Dünyaya gelecek olan bu varlıkların ne biçim yaratıklar olduğunu sordu.Künkel söz konusu halkın, insan ırkından olduğunu ve bir çeşit imparatoriçe tarafından yönetildiklerini söyledi.Hitler bütün bunları dinledikten sonra , onlara SS’lerin desteği ile bu girişimi başlatabileceklerini söyledi.(Hitler o zaman bu girişime hiç inanmıyordu.Nisan 1945’de Himmler’e şöyle demişti: ‘‘Umarım ki bu uzay imparatorluğu, Künkel ve Schumann’ın söz verdiği gibi, intikamımızı almak için dünyaya gelebilir!’’) Führer karargahındaki konuşmadan hemen sonra, yani 2 Ocak 1944’de Vril-7’nin yapımı için tüm güçler seferber edilmişti.Vril mensublarının perspektivinden bakıldığında bu o kadar zor bir şey değildi. Bu 45 m. çapındaki uzay gemisi aslında genişletilmiş ve adapte edilmiş Vril-1 gemisi idi.Yalnız daha basit ve üretim tekniği açısından daha ucuz bir malzeme kullanılarak yapılmıştı.Vril -7 yapımında tamamen yeni hücre kaplamaları kullanılmış ve 1945 başlarında Traunstein yakınlarında S.S’lere teslim edilmişti. Vril örgütünün yaptığı ‘‘Vril-7’’ ‘‘Uzun menzilli uzay gemisi projesi’’ olmasaydı, dünya insanları ve dünya dışı insanlar arasındaki iletişim yalnız medyumsal mesajlar kanalı ile sınırlı kalacaktı.Alman Vril-7 projesi çerçevesinde 2 tip başarılı uzay gemisi yapılabilmişti. Vril -7 (1) Gezegenlerarası Uzunmenzilli Uzay Gemisi Teknik Özellikleri Çapı: 45 m. Yüksekliği: 15m. İtiş şekli: Y-7/0 motoru + SM Levitatör E-24 V Hız: Tak. 300000 km/sn. (ışık hızı) Normal kozmik antigravitasyon uzay uçuşu. Işık hızının 3 katı=Tak.900000 km/sn. =Uzay üstü boyut kanalı uçuşunda kullanılan hız. Mürettebat: 14 kişi Vril-7, Ocak 1944’de ilk boyut kanalı test uçuşuna çıkmış ve bir saat sonra, çok hasar görmüş bir durumda geri dönmüştü.Yapılan araştırmalardan sonra bu hasarın, uzay gemisinin hücrelerinin zayıf yapılmasından kaynaklandığı anlaşıldı ve Vril-7 bir müddet dinlendirildikten sonra, hücreleri yenilenerek , bazı ilavelerle Nisan 1945’de SS’lere devredildi.Bu işlemden sonra Vril-7 ler, dünyadaki gizli taşıma işlerinde kullanıldı.Hem yapı, hemde itiş şekli olarak , Vril-7, Vril-1’in oldukça genişletilmiş bir versiyonu idi.Fakat ‘‘Boyut Kanalı’’ yolculuğunu başaranın Vril-1 mi yoksa Vril-7 mi olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Vril -7 (2) ‘‘Vril-Odin’’ Gezegenlerarası Uzay Gemisi Teknik Özellikleri Çapı: 45 m. Yüksekliği: 22,50 m. İtiş şekli: İhtimal - A=Vril-7 (1) de olduğu gibi İhtimal – B= Y-7/0-Vril-7(1)+Thule Takyonator-7c-Hanebu-II (Her ikisinin geliştirilmiş rekombinasyonu.) Hız: Mx. Işık hızında=Tak.300000 km/sn. (Normal kozmik anti gravitasyonn uzay uçuşunda) 3x Işık hızı=Tak.900000 km/sn= uzayüstü boyut kanalı uçuşunda kullanılıyor Mürettebat: 28 kişi (14 Erkek +14 Kadın) Nisan 1945 itibarıyla. Bu uzay gemisi Nisan 1945’de Untersberg-Berchtesgden’den havalanarak 68 ışık yılı uzaklıktaki Aldebaran’a doğru yola çıkmıştı.Savaşın sonuna gelindiği ve Alman Reich’ının yenilgiside kaçınılmaz göründüğü için, ‘‘Boyut Kanalı’’ uçuş testi yapılmadan yola çıkma mecburiyeti hasıl olmuştu.Vril-Odin, Vril ve Haunebu yapım tarzlarının karşımından ortaya çıkan ilk ve son başarılı prototip uzay gemisi olmuştu.Tek başına Haunebu motoru boyut kanalı yolculuğu için uygun değildi.Çan şeklindeki bir Haunebu uzay gemisi daha ilk denemesinde, bir daha hiç dönmemek üzere, boyut kanalında kaybolmuştu.Vril yapımı gemiler de tek başlarına boyut kanalı yolculukları için yeterli değildi.Bu sebeblerden yukarıda anlatılan kombinasyon uygun görülmüştü. Vril-Odin, ilk defa Ekim 1944’den sonra, Haunebu-Vril II /3 kombinasyonu uzay gemisi projesi olarak ortaya çıkarılmıştı.İddialara göre, Vril-Odin ve mürettebatı, sağsalim bir vaziyette Aldebaran –Sumi güneş sistemine varmış ve orada Sumi-Er gezegenine inmişti. İlk Alman Uçan Diski Amerika’da mı Geliştirilmişti? Bir CIA ajanı olan Willam R. Lyne ‘‘Space Aliens from the Pentagon’’ adlı kitabında belirttiğine göre, ilk uçan diski (Elektrikli uçan makine ) Nikola Tesla icat etmişti.Bu makine (Magneto-Hidro-Dinamik) jenaratörü ile işliyor ve havadan elektrik elde ediyordu.Yazarın iddiasına göre Naziler uçan disk projesini, Tesla’dan çalmışlardı. Nazi Almanyasının Tesla’nın ‘‘Gizli Eter Fiziği’’ ve ‘‘Elektrogravitik Diskler’’ konusundaki çalışmalarını devam ettirdiği yönünde bilgiler mevcuttur. Gravite ve Tesla’nın Çalışmaları: Nikola Tesla’nın (1857-1943) serbest enerji ya da yakıtsız elektrik jenaratörleri üzerinde çalıştığı bilinmektedir. Nikola Tesla’nın ‘‘Eter Fiziği’’ nin uçan disklerin sevk sisteminde kullanımı çok gizli tutulduğu için, diskler II.Dünya Savaşı esnasında hiç kullanılmadı.Tesla, yüksek voltaj denemeleri esnasında elektrikli uçan bir makinanın, yüksek voltajlı elektromanyetik dalgalara direnci ile hareket edebileceğini ileri sürmüştü.Bu dalgalar, ‘‘eter’’ in elektriksel kondüktif akıcı kütlesini, kütle ataleti olarak kullanarak, aracın kitlesini, Manyetohidrodinamik Hall etkisi prensibini kullanarak, iter veya çeker.Eter, aracın kütlesi tarafından sevkedilirken, dalgalar artar ve makinanın dış yüzeyindeki kısımlar üzerinde yoğunlaşmış negatif yükleri harkete geçirir ve MHD (Manyetohidrodinamik) pompalama prensibini kullanarak, eter bu konsantrasyon yönünde çekilir ve hızlandırılır.Çok ince eter, diski oluşturan atomların arasından geçerek onun uzayda hareket etmesini sağlar.
The Cosmic Pulse of Life: The Revolutionary Biological Power Behind UFOs
SECRETS OF ANTIGRAVITY PROPULSION Antigravity and field propulsion technologies. Reveals advanced aerospace technologies capable of controlling gravity that could revolutionize air travel and energy production; Reviews numerous field propulsion devices that have thrust-to-power ratios thousands of times greater than a jet engine; Shows how NASA is part of a cover-up to block adoption of advanced technologies under military development; and more. Physicist Paul LaViolette reveals the secret history of antigravity experimentation, from Nikola Tesla and T. Townsend Brown to the B-2 Advanced Technology Bomber. He discloses the existence of advanced gravity-control technologies, under secret military development for decades, that could revolutionize air travel and energy production. Included among the secret projects he reveals is Project Skyvault, to develop an aerospace propulsion system using intense beams of microwave energy like that used by the strange crafts over Area 51.
Occult Ether Physics Pentagon Aliens author Lyne says that there is a Secret Physics with a different set of rules hidden away from us earlier in this century by a powerful elite who fear that technology based on it will strip away their power and wealth. Chapters on: The Occult Ether Theory and Electro-propulsion; Wireless Transmission of Energy; Teslas Teleforce Discoveries; J.J. Thomsons Electromagnetic Momentum; Ether and Ponderable Matter; Rotatory Motion and the Screw Effect; Teslas Dynamic Theory of Gravity; Teslas Secrecy; The Atomic Hydrogen Furnace; more.
Antigravity: The Dream Made Reality, the Story of John
R.R. Searl
Moray B. King " Quest for Zero Point Energy
Engineering Principles for Free Energy" Electrogravitic Systems II The scientific validation of a science that connects gravity to electricity usually could face an uphill, skeptical battle. This has been true of the 1994 publication of Electrogravitics Systems: Reports on a New Propulsion Methodology by Thomas Valone. Finally, eleven years later, a follow-up second volume called Electrogravitics II: Validating Reports on a New Propulsion Methodology has just been released which contains journal articles by the Army Research Lab and Honda Corporation on their experiments and theory of how electrogravitics can work, besides patents by NASA and others. In addition, the author introduces the subject with a discovery that the classical "electrokinetic field" equation can predict how and why pulsed electrogravitics will work best. He also explains in his article that the historic T. Townsend Brown experiments which led to the "Biefeld-Brown Effect" actually comprise electrogravitics and electrokinetics, which differ from each other. --With Science, Historical, Testimonial and Patent Sections, the book appeals to various audiences very well. For those who are interested in the details of the history, a complete reproduction of the three-part series on "Conquest of Gravity: Aim of Top Scientists in the U.S." is included, which appeared in the N.Y. Herald Tribune, November 20-22, 1955. Secrets of the Unified Field:
The Philadelphia Experiment, the Nazi Bell, and the Discarded Theory Sequel to The SS Brotherhood of the Bell. What do the Second World Wars two most famous secret projects the Philadelphia Experiment and the Nazi Bell have in common? Alternative history and science researcher Joseph P. Farrell asks this question and comes to stunning conclusions. Rejecting the nonsense that has become associated with both projects, and documenting his case from scientific sources newly-discovered declassified War Department documents eyewitness testimonies Farrell maintains that both projects originated in careful considerations of Einsteins celebrated and now discarded Unified Field Theory. He demonstrates the breathtaking conclusions of wartime American and German scientists and engineers: while incomplete, it nevertheless was engineerable.
ANTI-GRAVITY & THE UNIFIED FIELD Is Einstein's Unified Field Theory the answer to all of our energy problems? Explored in this compilation of material is how gravity, electricity and magnetism manifest from a unified field around us. Why artificial gravity is possible; secrets of UFO propulsion; free energy; Nikola Tesla and anti-gravity airships of the 20s and 30s; flying saucers as superconducting whirls of plasma; anti-mass generators; vortex propulsion; suppressed technology; government cover-ups; gravitational pulse drive; spacecraft & more.
ETHER TECHNOLOGY This classic book on anti-gravity and free energy is back in print and back in stock. Written by a well-known American scientist under the pseudonym of Rho Sigma, this book delves into international efforts at gravity control and discoid craft propulsion. Before the Quantum Field, there was Ether. This small, but informative book has chapters on John Searle and Searle discs; T. Townsend Brown and his work on anti-gravity and ether-vortex turbines. Includes a foreword by former NASA astronaut Edgar Mitchell. Nikola Tesla - Free
Energy and the White Dove
INCREDIBLE TECHNOLOGIES OF
THE NEW WORLD ORDER: UFOs-Tesla-Area 51 WHAT IS THE TRUTH ABOUT UFOS
AND THE COMING OF THE NEW WORLD ORDER? In his latest release the former
military intelligence operative known as COMMANDER X, offers startling
evidence of a top-secret war being waged by the Secret Government and its
allies -- both human and alien -- against the people of Earth. Go inside
Area 51's notorious underground bunkers where an alien technology has been
developed based upon UFO crashes and 'trade deals' with a group of ETs known
as the Grays. Discover the potential danger of Tesla's Death Ray which can
be aimed at any one of us without any warning or protection. Find out about
the existence of HARP, an electronic broadcasting system that is capable of
wide spread mind control (even of entire towns). a The chapter on Beam
Weapons and the New World Order, offers a rundown on the full and incredible
array of electromagnetic transmitters currently in use (and more going into
operation every year!). This work also includes an 'insiders' glimpse into
the true capabilities of the New World Order and recent updates on the
Philadelphia Experiment, Phoenix and Montauk Projects as well as recent
developments in time travel, interdimensional manipulation and other
conspiracies that will make you incredibly numb.
Anti
Gravity and the World Grid Quest For Zero-Point Energy King expands, with diagrams, on how free energy and anti-gravity are possible. The theories of zero point energy maintain there are tremendous fluctuations of electrical field energy embedded within the fabric of space. King explains the following topics: Tapping the Zero-Point Energy as an Energy Source; Fundamentals of a Zero-Point Energy Technology; Vacuum Energy Vortices; The Super Tube; Charge Clusters: The Basis of Zero-Point Energy Inventions; Vortex Filaments, Torsion Fields and the Zero-Point Energy; Transforming the Planet with a Zero-Point Energy Experiment; Dual Vortex Forms: The Key to a Large Zero-Point Energy Coherence. Packed with diagrams, patents and photos. With power shortages now a daily reality in many parts of the world, this book offers a fresh
The Philadelphia Experiment &
Other UFO Conspiracies UFOS and Anti-Gravity:
Piece For A Jig-Saw
The Philadelphia Experiment Murder: Parallel Universes and the Physics of Insanity By Bruce, Alexandra (Author), Moon, Peter (Editor)
M. K. Jessup / author of THE CASE FOR THE UFO
I could write pages and pages on Jessup and Hollander
alone, but that would take all of the fun out of it, hopefully anybody who
reads this will have had their appetite whet enough to research the cases
for themselves. If anyone does undertake further research regarding Jessup
have a look at the re-released/reprint of his first book, “THE CASE FOR THE
UFO,” but more specifically the comments by what is alleged to be three
gypsies who all use different coloured inks, Nick Redfern wrote about this
in detail quite recently so it saves me having to!!
THE UFO ANNUAL 1956 M. K. Jessup (ed)
Alman UFO'su Mars Gezegenine Gitti Mi? Almanya’nın geleceği tehlikeye düşünce Hanuebu-3 modeli Uçan Daire’yi ürettiler. Bu gemi Mars yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk 20 Nisan 1945 tarihinde başladığına dair deliller vardır. Bu uçandaire Vril Projesi kapsamında Almanların 68 ışık yılı uzaktaki Aldebaranlı’lar ile ortaklık kurdukları ve bunun için de Mars gezegeninde üs kurmak üzere yola çıktığı SS kayıtları Amerikan askerlerinin eline geçince bu gemiyi ve yolculuğu öğrendiler.
Amerikan askerlerinin ele
geçirilmiş Andromeda Geraet adlı dev geminin belgelerden biridir.
Andromeda Geraet denilen 139 metre uzunluğunda ve silindir şeklindeki “Ana Uzay Gemisi” Aralık 1944’e kadar plan ve eskizler halinde idi. Geraet, bir Haunebu, iki Vril ve iki tane de Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı. Bu silindir veya puro şeklindeki uzay gemileri SS’lerin sorumluluğu altında geliştiriliyordu. İşgalde bunlar ele geçirildi ve varlıkları ortaya çıktı. Aradan yıllar geçti. ABD Viking-1 uydusunu Mars’a gönderdi. 24 Temmuz 1976’da Mars’a inmesi ile dünyaya ilginç resimler göndermeye başladı. Bunlar arasında Cydonia bölgesinde bulunan ünlü “İnsan Yüzü” Mısır’daki Sfenks’in başına benzetilmektedir. Ve bunun 15 km uzağında bulunan piramitler, devasa şehir yıkıntıları çok dikkati çekmişti. Ayrıca Mars’ın güney kutbunda esrarengiz dikdörtgen ve kare şeklinde duvara benzer buluntular görülmüştü ki, NASA bunlara İNKA ŞEHRİ adını vermişti. Haunebu-3 uzay gemisi 19 test uçuşundan sonra Nisan 1945’in sonunda kutuptaki üs’ten Neuschwabenland’dan havalanarak Mars’a doğru yola çıkmıştı. Geminin 70 kişilik bir mürettebatı vardı. Bunlar arasında kadınlar da bulunuyordu. Mars yüzeyinde bulunan Mars medeniyetine ait anıtlar, bu mürettebatın işlerinden mi acaba? Yalnız Mars’da değil, Ay üzerinde de “R” ve “S” harflerine rastlanıldı. Örneğin kare gibi geometrik şekillere rastlanmaktadır. İlginçtir ki Viking-1’in Mars’tan gönderdiği resimler arasında kayaların üzerine işlenmiş “B”-“G” veya “8” şeklinde yorumlanabilecek yapay şekiller görülmektedir. Bu suni yapılar, Sovyetlerin ve ABD’nin insanlı ve insansız uzay sonda ve kapsülleri tarafından çekilen bütün fotoğraflarda görülmektedir. Büyük bir çan’a benzeyen uzay gemisi Haunebu-3 Mars’a doğru yola çıkmış ve problemsiz bir şekilde gezegene inmişti. Mürettebatı milyonlarca yıldır orada bulunan Mars yüzeyinin altındaki tesislere gitmişlerdi. 1950’li yılların başlarında Ay üzerinde birçok UFO görülmeye başlanmıştı. 1952 yılında çekilen Ay yüzeyinin teleskopik bir fotoğrafında, dış görünümü ve Haunebu-3’e benzeyen bir UFO tespit edilmişti. Bu UFO muhtemelen, Mars, Ay ve Güney Kutbundaki Neuschwabenland-Alman Üssü arasında mekik seferi yapan bir araçtı. 1951 yılında çekilen başka bir fotoğrafta ise Dünya ile Ay arasında Puro şeklinde uzay gemisi görülmüştü. 1945’ten sonra kutuptaki gizli üste bu puro biçimli geminin aynısı yapılmış olabilir. Bu UFO’ların Mars yolculuğu ve Haunebu-2, Vril-1 ve Andromeda Geraet ana gemisinin 2’nci Dünya Savaşı’nın bitimine az bir zaman kala Ay’da konuşlandırılmalarının sebebi, Reich Almanyası’nın yönetiminin umduğu gibi, her iki gezegenin Ay ve Mars’ın yüzeyinin altında bulunan sağlam tesisleri yeniden harekete geçirmek ve 68 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminden yani Aldebaran’dan gelecek olan dünya-dışı insanların oluşturduğu “Kurtarıcı Uzay Filosu”nun gelişi için üsleri hazır vaziyette tutmaktı. ABD’nin 1972 yılında sürdürdüğü NASA insanlı Apollo programını Ay’a inişten sonra aniden kesmesi ve oraya bir daha hiç astronot göndermemesi, ayrıca Viking Mars projesinin başarısızlığa uğraması tesadüf değildir. Sovyetlerin 1989 yılında Mars’a gönderdiği “Phobos-2” adlı uydusu da Mars’ın yörüngesinde iken dünya ile bağlantısı kesilmişti. Aynı şekilde 24 Ağustos 1993’de Amerikan Mars uydusu “Observer” da Mars üstünde iken dünya ile bütün bağlantıları kesilmişti. Ay ve Mars’da meskun “Zekâlar” Reich Almanyası uzay gemisi mürettebatı ve Amerikalıların Ay’da ve Mars’da karşılaştıkları Aldebaranlılar, hem Amerikalıları hem de Sovyetleri bu iki gezegende de istemiyorlardı. Mars ve Ay’daki birleşik Reich Almanyası ve Aldeberanlılar gücü, ABD ve Sovyetlere, gayet açık ve net olarak buralarda istenmedikleri mesajını vermişlerdi. Daha sonra iki müttefik, insansız Mars denemelerinden sonra, insanlı Apollo uçuşları gibi, Mars’a da insanlı bir keşif gezisi düzenlemek istemişlerse de Aldebaranlı “Marslılar” ve Reich Almanları, Amerikan Viking teşebbüsünü ve Rusların Mars uydusunu tamamen etkisiz duruma getirmişlerdir. Yorumlamaya gelelim: Benim uzun zamandır iddia ettiğim Amerika’nın korkudan Ay’a neden gidemediği ve orada Üs kurma projesinden neden vazgeçtiğini düşünüyorum, sonuçta oradaki üslerde yaşayan uzaylıların Amerikalıları burada istemedikleri ortaya çıkıyor. 1972 yılından beri Ay’a gidemeyen ABD’nin Apollo uçuşları sonunda düşüncesi 2000’li yıllarda Ay’a üs kurmaktı. Oradan yola çıkacak uzay gemileri, güneş sistemini keşfe çıkacaktı. Bu gerçekleşmedi. Şimdi ne yapılıyor: Dünyanın çevresinde büyük bir uzay istasyonu yapılıyor. Oraya durmadan malzeme taşınıyor. Gelecekte o büyük istasyondan Mars’a veya başka bir gezegene yola çıkacak uzay gemisi yapılacaktır. Bir diğer ilginç konu da şudur. Amerika dünya milletlerine düşüncesini Hollywood sinemasıyla sunar. Hollywood’un yaptığı filmlerde dünyaya uzaylılar saldırır ve Amerika da ortaya çıkardığı gizli silahlarıyla bu savaşı kazanır. Uzaylıları yener ve dünyayı kurtarır. Acaba bu mesaj Güney Kutbunda, Ay’da ve Mars’da bulunan Reich Almanyası ve Aldebaranlı müttefiklere gönderilen bir mesaj mıdır. Bir yandan uzaylılar ile temasa geçmek için 3 milyar dolar para ayıran Amerikan Devleti, diğer yandan da uzay çalışmaları için milyarlarca dolar harcamaktadır. Amerika Mars’a gidebilecek mi? Bunu zaman gösterecek ama bu konuda Başkan Bush kararlı ve 600 milyar ile 1 trilyon dolar tutan projeye start verdi. Süre ise 2025 olarak belirlendi. Yaşarsak göreceğiz. Şurası gerçek ki Amerika 2’nci Dünya Savaşı bittiğinden beri tüm gücünü uzay çalışmalarına verdi. Ve bu çalışmalar gizli olarak yapılmaktadır. Reich Almanlarının kutuplarda yaşayan müttefikleri olan Arianniler’in veya Aldebaran Yıldız Sisteminden gelenlerin Amerikan Başkanı Eisenhower ile görüştükleri iddiası da vardır. UFO’ları ile ABD’ye 20 Şubat 1954 Edward AFB Amerikan Hava Kuvvetleri üssünde iken, 5 UFO inmiş ve uzaylıların aynı bizim gibi insan oldukları ve bizim atmosferde nefes alabildikleri görülmüştü. Uzaylılar Amerikan Başkanından Nükleer silahlanmaya son vermesini istemişlerdi. Uzaylılar Eisenhower ve yanındaki yetkililerin gözleri önünde hem kendilerini, hem de gemilerini görünmez bir duruma getirmeyi başararak onlara teknolojik üstünlüklerini göstermişlerdi. Eisenhower’in bu konuşmayı pek önemsemediği sonraki yıllarda Amerikan Ordusunun nükleer füzeleri geliştirmesi bunun somut örneğidir. 1980’lere gelindiğinde ABD ve Rusya nükleer silahları sınırlandırmışlardı. Bugün de iki tarafın elinde önemli derecede nükleer silah bulunmaktadır.
Çetin BAL: Almanların Nazi UFO teknolojileri konusu aynen Amerikalıların Philadelphia Deneyinde olduğu gibi bir sis perdesi ile örtülüdür.Belli bir zaman süreci sonucunda sizlerinde yukarıda okuduğunuz hikaye gibi ''gerçekle- kurgu'' birbirine karışmakta ve bu bilimsel teknolojilere dair üretilen spekülasyonlar oldukça fantastik bir hale bürünmektedir.Nazi bilim adamlarının uzaylılarla bir şekilde irtibat kurması mümkün. Ama sadece ışıktan hızlı yolculuk teknolojilerine dair kuramsal bilgiler almış olabilirler. Bu çerçevede elektromanyetik sevk denebilecek bir bir hareket sistemi ve itme gücü üstünde Nazi bilim adamları çalışmış olabilirler. Bir kaç başarılı deneysel prototip ile test uçuşları yapmış olabilirler. Ama o dönemin teknolojisi bilgisayar teknolojisine hakim bir teknoloji değildi. Yani sadece güç ve itme sistemi üstünde başarılı olmak demek bu araçlarla yıldızlar arası yada uzaya doğru bir yolculuk yapabiliriz anlamına gelmez.Buna mukabil bu araçların daha mekanik yarı otomatik kontrolü ile yakın gezegenlere yolculuk çokta akla uzak imkansız bir şey gibi gelmiyor. Işık hızını aşmaya olanak sağlayan bir güç ve itme sistemi tek başına bize bir yarar sağlamaz. Böyle bir aracın henüz insanların bilmediği bir çok yan cihazlara( ek donanımlara) ve teknolojilere ihtiyaç duyacağı kesindir.Örneğin ışıktan hızlı şekilde yıldızlar arası yola çıkacak bir aracın yapıldığı materyal kalıp bilinen gibi olmamalı. Bizim sıradan radar teknolojimizin dışında farklı algılama yöntemlerine sahip uzun mesafelerde kullanılabilen gelişmiş üç boyutlu radar gözlem ve tespit cihazlarının geliştirilmesi lazım. Bu gelişmiş radar dünyadayken ay'daki bir toplu iğnenin yerini koordinatlarını tespit edebilmelidir. Hatta ordaki iğnenin üç boyutlu görüntüsünü ekrana verebilmelidir. Sanki bu radar durugörü medyumu gibi zaman ve uzayda yer ve koordinat tespiti yapabilmelidir. Belki bunun için evrenin holografik doğası kullanılabilir. Yıldız haritalarını üç boyutlu ve dört boyutlu hologramik haritalara döküp buna göre bir rotasyon ayarını bilgisayar kendisi çıkarabilmeli! ''Yön ve hız kontrol tertibatını'' yönlendiren analiz eden verileri işleyen bir bilgisayar zekasına ihtiyacımız olacağı muhakkaktır. Sistemin elektriki gücünü üreten devasa güçteki minyatür elektrik güç kaynaklarınında yapılabilmesi lazım.Yani hatırı sayılır bir elektiriki gücü 10 yada 15 metre çaplı bir uzay gemisi içinde sürekli üretecek özel güç ünitelerine ihtiyaç vardır. Gerçekçi olmak gerekirse eski batık kıta Atlantis hikayeleri Mu kıtası hikayeleri ve Hint kültürü içinde mahabarata destanlarında geçen nükleer savaş felaketleri gökten inen tanrı figürleri ( ki bunlara uzaylılar diyebiliriz) ve eski mısır'ın yada insan atalarımızın uzaylılar tarafından ziyaret edildiği düşüncesi doğru olmayabilir! Sanırım Atlantis, Mu, Hiperbora v.b gibi tüm bunlar speküle edildiği gibi üstün teknoloji ile bağlantılı uygarlıklar olmayabilirler! Neden derseniz gerçekten böyle bir tarihten uygarlıklar süreci içinden geliyor olsaydık en azından ay'da ve Mars gibi yakın gezegenlerde ciddi uygarlık kalıntılarına koloni izlerine rastlamamız gerekirdi.Ve dünyanın değişik arkeolojik kazı alanlarında bol miktarda yüksek teknolojiye dair materyal izlerinin bulunması lazımdı? Benim kendi kanımca teknoloji dediğimiz şey ve onu takiben gerçek anlamda teknik ve bilimsel bir uygarlık evrene yayılmış zekaların doğadaki en temel güç kaynağını yani elektrik ve manyetizmayı tanıyıp - keşfedip - kullanmaya başladıkları anda ortaya çıkar. Biz dünya insanlığı elektromanyetizma konusunda yaklaşık 2.dünya savaşından bu yana daha yeni yeni kayda değer kullanım alanları elde ettik diyebilirim.Yani uygarlığımızın elektrik enerjisi ile tanışması ve onu çok yönlü kullanabilmesi henüz başlangıç aşamasındadır. Eğer dünya insanlığı olarak yıldızlar arası uzaya hakim bir ırk olmak istiyorsak ortada ışık hızı gibi aşılması geren önemli bir proplem vardır. Böyle bir hız duvarını ise tepkimel jet ve roket teknolojisini ifade eden yanmış sıcak gazların mekanik bir tepkisine dayalı bir hareket sistemi ile aşamayız! Bu kabül edilmesi gereken bir gerçektir. Evrende Işık hızıyla gidebilmek için bir uzay gemisinin kendisini içine alan yerel uzay/zaman dokumasına müdahalede bulunarak bu dokuyu sıkıştırıp açarak yada bu dokuya istediği yönde kavis vererek karadeliksel bir yerçekimsel potansiyel altında kendisini hareket ettirmeyi düşünmesi lazımdır.Işık hızını aşmanın anahtarıda ''farklı boyutların'' bilgisine sahip olabilmektir. Işık hızını aşmak mevzu bahis konusu olduğunda uzaya bağlı zaman boyutunun açılıp genişletilip daraltılabilmesi imkanının gündeme gelmesi gerekir. Zaman çerçevesindeki bu hafif değişim bizi üst bir uzayın zaman süreklisi içine dahil edebilmelidir.Bu üst uzay/zaman süreklisi içinde aracın ''en küçük bir ışık hızı adımı mesafesi '' bir alt uzay/zaman süreklisi içindeki ışık hızı adımına göre iki kat daha fazla olacaktır. Boyutlar yükseldikçe ve buna paralel olarak (buna bağlı olarak) zaman genişledikçe en küçük ışık hızı adımlarıda genişler. Daha geniş bir tablodan bakıldığında tüm uygarlığımız içinde üretilen mitlerin efsanelerin, dinlerin, masalların, hikayelerin ve yakın zamanlı tüm modern spekülatif ifadelerin, kurguların ötesinde insana, evrene ve geleceğimize dair gerçek bir takım bulgulara ve doğru denebilecek bir takım yaklaşımlara sahip olabilmek için aklımızın mantığımızın ve yüksek şuurumuzun eleğinde kendimize özel bağımsız, özgür ve tarafsız bir eleştirel bakış açısına sahip olmamız gerekir. Sorun şu ki kimse gerçeği bulma konusunda kendisine karşı samimi değil!! Basit insanlar ve kitleler tarih boyunca şu küçücük dünyalarında gerçeği bilme isteminden daha çok kendisini öyle yada böyle tatmin edip hoşlarına gidecek kendilerine geçicide olsa narkoz etkisi yapacak kendilerini rahatlatacak, zevke getirecek, yada derinlikli sorular sormasına mani olacak, ruhlarını teselli eden, kendilerini mutlu eden, fikirlerin, tarikatların, ideolojilerin felsefelerin ve dinlerin peşinden gitmeyi tercih etmişlerdir. Yani kimsenin derdi GERÇEĞİ BİLMEK ve bulmak değil, sadece bu akıl erdirilemez görünen varoluş sonsuzluğu içinde kendilerini mutlu edebilecek, derinlikli soruların üstüne kilit vuracak bir inanç ve bir hayal dünyasına sahip olmaktan ibarettir. Dinler sanki gizliden şu mesajı telkin ediyorlar gibiler: Cehalet erdemdir! Hiç birşey bilmemek herşeyi bilmekten yeğdir! İnsanlık alemi, odası oyuncaklarla dolu küçük bir çocuğa benzemektedir. Sahip olduğumuz tüm kültür ve düşünce tarihimiz o odanın duvarları içinde olanlarla sınırlıdır. Çocuğun tüm evreni o odadan ibaret sanması gibi tüm hayal dünyasının sınırlarıda o odanın duvarlarında son buluyor. Oysaki o küçük çocuk (insanlık alemi) o duvarların ardında başka duvarlar ve o duvarlar içinde yaşayan kendisi gibi sayısız çocuğun ve sayısız evin ve daha başka odaların binaların olduğunu bilmiyor. Hatta bu başka odaların binaların evlerin bir araya gelerek bir mahalleyi bir şehri bir ülkeyi ve devasa bir kıtayı meydana getirdiğini dahi hayal etmekten oldukça uzaktır. Bu gerçek onun havsalasına ve küçücük dünyasına sığdıramayacağı kadar korkutucu bir büyüklüğü ifade eder. Kimse maalesef bu kadar sonsuz ve uçsuz bucaksız dünyalar gerçeğini hayal etmeye, görmeye ve kabüllenebilme olgunluğuna henüz sahip değil! Bugün inanç sistemleri asıl orijininden uzaklaşarak ''düşünmek istemeyen belli kabüller içinde uyuyan'' kitle modelleri yaratmıştır. Evrim süreci bu çocuğun büyümesini destekleyerek bir süre sonra zamanla ona alışması ve kabüllenebilme olgunluğuna erişmesi için gereken zihinsel, bilimsel teknolojik ve biyolojik alt yapıyı devreye sokacaktır. Konuyu toparlayacak olursak Nazi almanyasının şöyle yapmış olması Atlantislilerin böyle yapmış olması Amerikalıların öbür türlü yapmış olması yahut UFOların hergün arka bahçeme inip beni gözetleyip kaçıyor olmaları yahut büyük annemin ruhunun hergün evin içinde eşyaların yerlerini değiştirip durması benim için çokta önemli hususlar değil! Daha bir çok tüm bu bilimsellik havası katılmış yahut söylentiler şeklinde yayılagelmiş hikayelerin içindeki anafikre bakmak lazım. Renklendirilmiş resimlendirilmiş ve sonradan üstü boyanmış bir takım olası gerçeklerin neler olabileceğini görebilmek lazım. Gerçek nedir? ( Burda biraz kendimi Gizli dosyalar dizisindeki ajan Murdak 'a benzettim.) Bizim konularımız içinde Nazilerin Mars'a gidip gitmedikleri hususundan çok yada UFOların dünyamıza gelip gizlice aramızdan birileri ile konuşup hızlıca kaçtıklarını varsaymaktan çok dikkati daha işe yarar pozitif bilgilere vermek gerektiği kanaatindeyim. Aradığımız şeyi bilirsek tüm bu spekülatif bilgiler içindende doğru yanları seçebilir ve kısmende olsa bilimsel anlamda araştırmalarımıza katkı sağlayabiliriz. Böyle bir bilgiye dair Philadelphia deneyinden (philadelphia Experiment) sonra devam eden Montauk Projesi dahilindeki sözde hikayeyi örnek gösterebiliriz. Hikaye içindeki isimlerden biri olan Alfred Bielek bu deneylere bir şekilde dahil olduğunu iddia eden bir yalancı yada doğruyu söyleyen bir tanıkta olabilir.( Bob Lazar'ın 51.area hikayesindeki uzay gemisi (alien ship) gibi) Ama bu adamın anlattığı Montauk Projesi dahilinde geçen en işe yarar ve dikkat çekici tek bilgi hikaye dahilinde geçen zamanın bir dalga olduğu gerçeğinin (Time Wave) vurgulanmış olmasıdır! Zaman boyutlarını zaman çizgisi denen ekseni dalga çarpıntılarından yapılma bir tür frekans bandı gibi ele almak bence oldukça ilginç ve gerçeğe çok yakın bir düşünce.Bu speküle bilgiler içinde derin mühendislik bilgileri bulmayı beklemek aptallık olur. Zaten bahsi geçen olaylara dahil olanlarda sadece tanık oldukları hikayenin resimsel kısmını anlatabiliyorlar. Bob Lazar gibi, George Adamski gibi, Daniel Fry gibi, Al bielek gibi Ufo temascıları yada gizli deneylere katılanlar ancak duydukları ve gördükleri yada kendilerine verildiği oranda bir bilgiyi kendi dağarcıkları ölçüsünde bizlere nakledebiliyorlar.Bu speküle bilgiler içinde en ilginç olanı bir bilim adamı olan Nikola Tesla'ya dair olan bilgilerdir.Nikola Tesla'da serbest enerji (Free Enegy) ile bir şekilde bu bahsi geçen gizemli olayların sis perdesi altında belli belirsiz görülen bir isim! Gizemler perdesine daha dikkatli baktığımızda Ufolar, yıldızlara yolculuk, antigravitasyon, ışınlanma, zamanda yolculuk derken Albert Einstein' da Birleşik Alan Kuramları ile bu sis perdesi altındaki gizemli dünyaya dahil olmaktadır.
Page 22: "Almost all the secrets have to do with the past of
our planet, the history and the origin of humanity (how and where?), the
reason for our being here, the so-called UFOs and the consequences thereof (UFOs
= Unknown Flying Objects, the common name for flying devices with two
counter-rotating magnetic fields, mostly cigar- or saucer-shaped and of
terrestrial or extraterrestrial origin). I presume that the word UFO is not welcome to some.
That is why it is so important to be open for new things! And the
subject of UFOs is not new, on the contrary. People in Europe have been just
as misinformed as everyone else upon this Earth where UFOs are concerned.
And that again has to do with the Illuminati who control the media! Especially here in Germany. I would like to give
here an example to show just how real and earthly the background to this
phenomenon can be: Beside the "THULE-GESELLSCHAFT" (Thule Society)
which will be described in detail later, there was another secret order in
the Third Reich, the "VRIL-GESELLSCHAFT". This was mainly
occupied with the building of UFOs. They had, next to Viktor Schauberger and
Dr. W. 0. Schumann, also Schriever, Habermohl, Miethe, Epp and Belluzo
working for them, whose developments will perhaps be remembered by the
British and American pilots still alive as "Foo Fighters". Their developments was greatly accelerated after
according to them - an "extraterrestrial" saucer went down in the Black
Forest in 1936 and was hardly damaged. After having scrupulously studied the
drive and having joined the findings to the already enormous body of know-ledge
of the "Vril-Gesellschaft" about implosion and antigravity - they started to
build their own prototypes. Developments like the "vril-7" (V7), a disc-shaped
supersonic helicopter (not to be confounded with the V1 and V2 cruise
missiles) were so astounding that today's stealth bombers look like toys in
comparison. The Vril-7 developed by Richard Miethe for example
and equipped with twelve BMW 028 turbo-units reached in a test flight in
Peenemunde on February 14, 1944 in vertical take-off the height of 24,200
metres and in horizontal flight a speed of 2,200 km/h. By the end of 1942
several units of the circular aircraft RFZ 6 with the name "Haunebu II" had
already been built. It had a diameter of 32 metres and a height at the
central axis of 11 metres and near the ground it reached a speed of over
6,000 km/h. It had an operational range of 55 hours, took off vertically and
could fly horizontally, vertically and - most importantly - manoeuvre at
right angles (a movement typical of all the UFOs observed all over the world). (No - all this is not imagination - just watch the videoproduction UFOs -SECRETS OF THE THIRD REICH - search youtube, and also the confirmations from the ET-group from Erra - the contacts of BillyMeier. R.Ø.remark) Later Vril developments were even more successful, as early as the beginning of 1945 they succeeded in flying around the globe in a few hours. A large-capacity version of the Haunebu II had a dia-meter of 120 metres and had integrated sleeping quarters. Just think why one would need sleeping quarters if one could fly around the world in a few hours? (More about the 'Vril-Gesellschaft" and its developments in the chapter named accordingly). Many will now ask: "Why did Hitler not win the war if he had technologies like these at his disposal?" The reason is that although a large number of these flying disks showed incredible performance, yet they were well high unusable in a military context. The reason was that the magnetic field produced by the levitation drive acted like a protective shield around the craft and, while it rendered it almost impossible to shoot down, was almost impossible for the conventional" weapons carried to penetrate without "friction". The projects were under the supervision of the "Vril-Gesellschaft" and of the SS E IV (Secret IDevelopment Centre for Alternative Energy of the SS), i.e. they were not directly under Hitler's and the NSDAP's orders and basically were not planned for war use. Only later when Germany's situation deteriorated did one think about using the flying disks in the war. Another reason is that most people have no idea what Hitler's real aims were, where he had been educated, of which lodges he was a member, whose ideology he adopted, who put him in his position, who financed him and what reasons there were behind the Second World War. Hitler's ideology had nothing to do with what we call today the "general reality" and with what is told about the Third Reich in schoolbooks. Hitler was a mystic and an occultist down to his shoes, and to understand what happened in the Third Reich one has to look at it from this viewpoint, too. To most "materialists" among the historians, the Nuremberg Trials were a mixture of Grimm's fairy tales and stories from the mentally sick, because they were unable to think themselves into the roles of the defendants, nor had they the necessary knowledge to understand the stories these people told. Dieter Ruggeberg puts this very aptly: "Only an occultist can recognize an occultist!" The chapters about the "Thule-Gesellschaft" and the Vril-Gesellschaft" will explain the ideology of these people in more detail. Hitler and his secret societies knew a lot more about the origin of humanity, the structure of the Earth, antigravity and "free energy" than we are taught today. That is also why all writings and books that could divulge this knowledge were removed or banned by the Allies, to ensure that humanity will remain easily manipulated. The Allies' main interest were the technologies of the Vril-Gesellschaft". These were the best-kept secrets of the Third Reich. The Russian got their hands on the construction designs first, the scientists like Viktor Schauberger and Wernher von Braun became - in the operation "Paperclip" - the prey (bytte) of the Americans. The resulting developments of flying machines are under the highest security rating of the U.S. of A. They were also the reason why J. F. Kennedy had to die (see the chapter "The Kennedy Assassination"). There were though quite different experiments conducted in the Third Reich which would all but destroy the views of the world so far erected by the readers if given here. Therefore they will later be treated separately. Why have most people never heard about these things? For instance about the founding of the German state "Neuschwabenland" (New Swabia) in the Antarctic during the Second World War? And why did U.S. admiral Richard E. Byrd require almost 4,000 armed troops, an aircraft carrier and full military support when he went to explore the Antarctic? And why did only a few hundred of them return? Many open questions. Why have only few people heard of these things, or of the developments of NIKOLA TESLA, among which were free energy machines, energy transfer without cables, antigravitation and the changing of the weather by the aimed use of "standing waves"? What consequences would the knowledge about free energy forms and about the use of flying saucers, which only use a magnetic field for an energy source, have? Especially if every citizen would have access to it, for their cars for example? No more "Fill'er up!" No pollutants, no pollution of the environment. No nuclear power stations any more, people could no longer be kept locked within the boundaries of a country, and we all would have more free time because we wouldn't have to work to pay for heating, petrol and electricity (in this time one could think a lot, perhaps about the meaning of life). And these energy forms exist. The have been existing for at least ninety years and have been kept secret all this time (more in "Further Reading").
Why were they kept secret?Because people on this Earth are controlled by energy, food and the retention (tilbakeholdelse) of knowledge. If the knowledge about these things and their use would be available to all, the Illuminati or other egotists could no longer play their power game. Churches, sects and drugs would lose their importance. Therefore it is imperative for the Illuminati to keep these things from the rest of the world, in order to feed their greed and their ego with their might. This was a side trip just to show that the UFO theme is more explosive and real than many would have it. The "strategy of ridicule" used by the Anglo-American establishment has so far cost several billion dollars, just to denigrate the UFO theme by the mass media successfully. On top of that: The first law in a secret lodge is never to be mentioned publicly, even saying the lodge name by a lodge brother is punishable by death in certain cases (in the "99 lodge" for example). In the secret school of Pythagoras pronouncing the last theorem (læresetning), the "octagon" was also punishable by death. The octagon is an important key to understanding the "Merkabah" (the human geometric magnetic field) and is therefore "illuminating", that means a solution to our problems. (Mer-ka-bah = two counter-rotating light fields, which transport both body and spirit = dematerialization and teleportation of the body) Secrecy is a proper power. It allows the execution of operations without them being hindered by legal entanglements or potential opponents, and it also fosters the interchange of higher knowledge among the knowing.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
© 1998 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkiye / Denizli
Ana Sayfa /
Index /Roket bilimi /
E-Mail /
Rölativite Dosyası
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane) New World Order(Macro Philosophy)/Astronomy
|