Discovery Channel: Stephen Hawking İle Evrenin Sırları

Dünyanın yaşayan en ünlü bilim insanı kozmosun en büyük esrarını araştırıyor.
Daha önce hiç görülmemiş şekilde evrenin harikalarını açıklıyor.
Gezegenin en zeki beyinlerinden birisi olan Stephen Hawking'in düşüncesinin
gözü ile kainata kesin, cazip, şaşırtıcı ve güzel bir bakış büyüleyicidir. Bu
DVD Yabancılar, Zamanda Yolculuk ve Her şeyin tarihi bölümlerini içermektedir.
İngiliz astrofizikçi Stephen Hawking'in, geleceğe yolculuğun mümkün olduğuna
dair teorisi: Zaman makinesi nasıl yapılır?
* Galile'nin yanında bitivermeyi veya 100 yıl sonrasına gitmeyi ister
miydiniz? Ne yazık ki, geçmişe yolculuk birçok paradoks nedeniyle
gerçekleşmeyecek. Dinozor avcıları için büyük hayal kırıklığı ve tarihçiler
için de ne büyük rahatlama... * Fakat geleceğe yolculuk sandığınızdan çok daha
basit: Tek yapmamız gereken şey hızlanmak. Dünya'nın etrafında ışık hızının
yüzde 99'u hızda dönebilen bir tren inşa edebilirsek, bu trende tek bir gün
Dünya zamanında bir yıla tekabül edecek.

" Merhaba. Adım Stephen Hawking. Fizikçi, kozmolog ve bir çeşit hayalciyim.
Hareket edemesem ve bir bilgisayar aracılığıyla konuşmak zorunda olsam da,
zihnimin içinde özgürüm. Evreni keşfetme ve büyük sorular sorma özgürlüğüne
sahibim. Mesela: Zamanda yolculuk mümkün mü? Geçmişe bir kapı açabilir miyiz
ya da geleceğe bir kestirme yol bulabilir miyiz? Tabiatın yasalarını nihayet
bizzat zamanın efendisi olmak yönünde kullanabilir miyiz?
Zamanda yolculuk vaktiyle bilimsel bir sapkınlık gibi görülüyordu. Kafayı
yemiş derler korkusuyla bu konuda konuşmaktan kaçınırdım. Fakat artık o kadar
temkinli değilim. Aslında Stonehenge’i inşa eden insanlara daha fazla
benziyorum. Zamana taktım kafayı. Bir zaman makinem olsaydı, güzelliğinin
zirvesinde Marylin Monroe’yu ziyaret ederdim ya da teleskopunu gökyüzüne
çevirirken Galile’nun yanında bitiverirdim. Hatta belki, bütün kozmik
hikâyemizin nasıl sona erdiğini bulmak için evrenin sonuna yolculuk yapardım.
Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için zamana fizikçilerin yaptığı gibi
bakmamız lazım - yani dört boyutlu olarak. Göründüğü kadar zor değil. Her
dikkatli öğrenci bütün fiziksel nesnelerin, hatta tekerlekli sandalyedeki
benim bile, üç boyutlu var olduğunu bilir. Her şeyin bir genişli, bir
yüksekliği ve bir de uzunluğu vardır.
Fakat başka tür bir uzunluk da var, zaman içinde bir uzunluk. Bir insan 80 yıl
yaşayabilir, fakat sözgelimi Stonehenge taşları binlerce yıldır ayakta. Ve
güneş sistemi milyarlarca yıl sürecek. Her şeyin uzayda olduğu kadar zamanda
da bir uzunluğu var. Zamanda yolculuk, bu dört boyutun içinden yolculuk etmek
demek.
Etrafımız solucan deliği dolu
Bunun ne anlama geldiğini anlamak için, her günkü gibi normal araba yolculuğu
yaptığımızı tahayyül edelim. Düz bir çizgide ilerlediğinizde tek boyutta
yolculuk yaparsınız. Sağa veya sola döndüğünüzde ikinci boyutu eklersiniz.
Kıvrımlı bir dağ yolundan aşağı veya yukarı gittiğinizde uzunluk boyutu
eklenir, yani her üç boyutta da yolculuk yapıyor olursunuz. Peki zamanda nasıl
yolculuk yapabiliriz? Dördüncü boyutta ilerlemenin yolunu nasıl bulabiliriz?

Bir an için küçük bir bilimkurgu turuna çıkalım. Zamanda yolculuk filmleri
genellikle devasa, enerji canavarı bir makine gösterir bize. Makine dördüncü
boyut içinde bir yol, zamana doğru bir tünel yaratır. Zaman yolcusu, ki cesur
ve muhtemelen çılgın bir şahıstır, bilinmeyene hazırdır, zaman tüneline girer
ve bilinmeyen bir zamanda zuhur eder. Bu konsept zoraki, gerçeklik de bundan
çok farklı olabilir, fakat söz konusu fikir kendi içinde o kadar da çılgınca
değil.
Fizikçiler de zaman içindeki tüneller hakkında kafa yoruyor, fakat biz
meseleye farklı bir açıdan yaklaşırız. Geçmişe veya geleceğe açılan kapıların
tabiat yasaları dahilinde mümkün olup olamayacağını merak ederiz. Geldiğimiz
noktada bizce bu mümkün. Dahası, buna bir isim bile veriyoruz: Solucan deliği.
Gerçek şu ki tüm çevremiz solucan delikleriyle doludur, sadece görülmeyecek
kadar küçüktürler. Solucan delikleri çok ufaktır. Uzay ve zamanın kuytularında
ve çatlarında oluşurlar. Zor bir mefhum gibi geliyor olabilir size, ama
sabredin.
Hiçbir şey düz veya yekpâre değildir. Herhangi bir şeye yeterince yakından
bakarsanız, onun içinde delikler ve pürüzler görürsünüz. Bu temel bir fizik
prensibidir ve benim için bile geçerlidir. Bir bilardo topu gibi pürüzsüz bir
şeyde bile küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. Şimdi bunun ilk üç
boyut için de geçerli olduğunu rahatlıkla gösterebiliriz.
Fakat bunun dördüncü boyut için de geçerli olduğu konusunda bana güvenin.
Zaman içinde de küçük gedikler, çatlaklar ve boşluklar vardır. En küçük
birimlerin, atomlardan ve moleküllerden bile küçük birimlerin altına
indiğimizde, kuantum köpüğü denilen bir yere ulaşırız. İşte solucan delikleri
buradadır. Uzay ve zaman boyunca sürekli küçük tüneller veya kestirmeler
şekillenir, kaybolur ve bu kuantum dünyası dahilinde yenilenir. Ve bunlar
aslında iki ayrı yeri ve iki ayrı zamanı birbirine bağlar.
Ne yazık ki bu gerçek hayata ait zaman tünelleri, santimetrenin sadece
milyar-trilyonda biridir. Bir insanın geçemeyeceği kadar küçüktür - fakat
solucan deliği zaman makineleri kavramının vardığı yer de burası. Bazı
bilimciler bir solucan deliğini yakalayıp trilyonlarca kere büyütmenin ve
böylece bir insanın, hatta bir uzay gemisinin geçebileceği hale getirmenin
mümkün olabileceğini düşünüyor.
Yeterince güç ve ileri teknoloji bulunabilirse, belki dev bir solucan deliğini
uzayda inşa etmek bile mümkün olabilir. Bunun yapılabileceğini söylemiyorum,
fakat yapılabilse hakikaten çarpıcı bir aygıt olurdu. Bir ucu burada, Dünya’ya
yakın, diğer ucuysa çok uzakta, ücra bir gezegenin yakınında olabilirdi.
Geçmişteki partime gelir miydiniz?
Teorik olarak, bir zaman makinesi veya solucan deliği, bizi diğer gezegenlere
götürmekten daha da fazlasını yapabilir. Eğer her iki uç aynı yerde olsaydı ve
mesafe yerine zaman üzerinden ayrılsaydı, bir gemi yine Dünya’nın yakınına
uçup gelebilir, fakat bu kez vardığı yer uzak geçmiş olabilirdi. Belki de
dinazorlar gemiyi iniş yaparken izlerdi.

Dört boyut dahilinde düşünmenin kolay olmadığının farkındayım ve solucan
delikleri zihninizde yer etmesi zor olan çetrefilli bir kavram, fakat biraz
daha sabredin. Şu an, hatta gelecekte insanın zamanda yolculuk yapmasının
mümkün olup olmayacağını ortaya koyabilecek basit bir deney düşünüyorum.
Basit deneyleri ve şampanyayı severim.
Gelecekten geçmişe zaman yolculuğunun mümkün olup olmadığını görmek için en
sevdiğim iki şeyi birleştiriyorum.
Bir parti verdiğimi, müstakbel zaman yolcuları için bir hoşgeldin resepsiyonu
verdiğimi hayal edelim. Fakat işin içinde bir oyun var. Parti olup bitene dek
kimsenin bunu bilmesine izin vermiyorum. Zaman ve uzay içinde tam
koordinatları veren bir davetiye hazırlamışım. Bunun kopyalarının, o veya bu
biçimde, binlerce yıl boyu kalacağını umuyorum. Belki günün birinde gelecekte
yaşayan biri davetiye üzerindeki bilgileri bulacak ve partime gelmek için bir
solucan deliği makinesi kullanacak, böylece zaman yolculuğunun günün birinde
mümkün olacağını kanıtlayacak.
Çılgın bilimci paradoksu
Bu arada zaman yolcusu misafirlerim gelmek üzere olmalı. Beş, dört, üç, iki,
bir. Fakat ben bunu söylerken, kimse gelmiyor. Ne utanç verici. En azından
gelecekteki bir Kainat Güzeli’nin kapıdan gireceğini umuyordum. Peki deney
neden işe yaramadı? Sebeplerden biri, geçmişe zaman yolculuğuyle ilgili iyi
bilinen bir sorun, paradokslar dediğimiz sorun olabilir.
Paradokslar üzerine düşünmek eğlencelidir. En ünlüsü genellikle Büyükbaba
paradoksu diye anılanıdır. Şimdi elimde yeni, daha basit bir versiyon var ve
ona Çılgın Bilimci paradoksu diyorum. Filmlerde bilimcilerin sık sık çılgın
insanlar gibi gösterilmesini sevmiyorum, fakat bu örnekte doğru. Bu çatlak bir
paradoks yaratmakta kararlı, hayatına mal olsa bile. Bir şekilde bir solucan
deliği inşa ettiğini düşünün, sadece bir dakika geçmişe uzanan bir zaman
tüneli. Solucan deliğinden bakarak bilimci bir dakika önceki kendisini
görebilir. Peki bilimci solucan deliğini daha önceki kendini vurmak için
kullanırsa ne olur? Şimdi ölüdür. Peki tetiğe kim bastı? İşte size paradoks.
Akla hiç yakın gelmiyor. Kozmologlara kâbuslar gördüren türden bir durum bu.
Bu tür bir zaman makinesi, bütün kainata hâkim olan temel bir kuralı ihlal
edecektir - yani nedenlerin sonuçlardan önce gerçekleştiği ve bunun aksinin
mümkün olmadığı kuralını. Ben şeylerin kendisini imkânsız kılamayacağına
inanırım. Eğer kılabilselerdi, bütün kainatı kaosa sürüklenmekten hiçbir şey
alıkoyamazdı. Bu yüzden bence daima paradoksu engelleyen bir şey oluyor. Bir
şekilde, bilincimizin kendisini, niye asla kendi kendini vurabildiği bir
durumda bulmayacağının bir nedeni olmalı. Ve bu durumda şunu üzülerek
söylemeliyim ki, sorun solucan deliğinin kendisi.
Sonuçta buna benzer bir solucan deliğinin var olamayacağı kanaatindeyim. Ve
bunun nedeni de geri bildirim (feedback). Eğer bir rock müzek konserine
gittiyseniz, bu cırtlak sesi muhtemelen tanırsınız. Bu geri beslemedir. Bunun
nedeni de basittir. Ses mikrofona girer. Kablolar üzerinden taşınır,
amplifikatör tarafından daha yüksek hale getirilir ve hoparlörlerden çıkar.
Fakat hoparlörlerden çıkan sesin çok fazlası mikrofona geri giderse, her
defasında daha da yükselen bir spiral dahilinde tekrar tekrar döner. Eğer bunu
durduran olmazsa, geri besleme ses sistemini imha edebilir.
Partiye gelemediniz, değil mi?
Aynısı, sesin yerine radyasyonu koyduğumuzda solucan deliğinde de
gerçekleşecektir. Solucan deliği genişler genişlemez içine doğal radyasyon
sızacak ve bir döngü söz konusu olacak. Bunun geri bildirimi, solucan deliğini
yok edecek kadar güçlü olacaktır. Dolayısıyla minik solucan delikleri
varolmayı sürdürse ve belki de bir gün nüfus patlamalarıyla gündeme gelseler
de, zaman makinesi gibi bir getiri, yakın zamana kadar söz konusu değil.
Partime zamanında gelen kimsenin olmamasının gerçek sebebi de bu olsa gerek.
Solucan delikleri aracılığıyla ya da herhangi başka bir biçimde geçmişe
yolculuk muhtemelen imkânsız, zira imkân dahilinde olması paradokslara yol
açacaktır. Ne yazık ki, geçmişe yolculuk hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.
Dinozor avcıları için ne büyük hayal kırıklığı ve tarihçiler için ne büyük
rahatlama.
Fakat hikâye henüz bitmiş değil. Bu durum bütün zaman yolculuklarını imkânsız
kılmıyor. Zaman yolculuğuna inanmayı sürdürüyorum. Geleceğe doğru zaman
yolculuğuna.
Zaman bir nehir gibi akıyor ve öyle görünüyor ki her birimizi zamanın
şimdisiyle acımasızca sürüklüyor. Fakat zaman, başka türlü bir nehir. Geleceğe
yolculuk için anahtar olabilecek yapısıyla bu nehir, farklı yerlerde farklı
hızlarda akıyor. Bu fikir ilk defa 100 yıl kadar önce Albert Einstein
tarafından öne sürülmüştü. Zaman akışının yavaşladığı ve hızlandığı yerlerin
varlığını fark etmişti. Kesinlikle haklıydı. Ve ispatı zihnimizde. Uzayda.
Bu ispat Küresel Konumlama Sistemi (Global Positioning System, GPS). Dünyanın
çevresinde bir uydular ağı var. Bu uydular, uydu dolaşımını mümkün kılıyor.
Fakat bunlar zamanın uzayda Dünya’dakinden daha hızlı aktığını gösteriyor. Her
uzay aracının içinde özel bir saat var. Fakat bu kadar kesin olmakla beraber,
her gün saniyenin milyarda üçü civarında aksama söz konusu. Sistem bu sürçmeyi
düzeltmek zorunda, çünkü aksi halde bu ince fark bütün sisteme mal olacak ve
her GPS aracının günlük 10 kilometre kadar Dünya’dan uzaklaşmasına yol açacak.
Bunun sonucunda ortaya çıkacak kargaşayı tahayyül edebilirsiniz.
Karadelik doğal zaman makinesi

Bu sorun saatlerle ilgili değil. Daha hızlı işlemelerinin sebebi zamanın
uzayda Dünya’dakinden daha hızlı akması. Ve bu sıradışı etkinin sebebi
Dünya’nın kütlesi. Einstein Dünya’nın kütlesinin zaman üzerindeki etkisini ve
nehrin ağır akan parçası gibi yavaşladığını fark etmişti. Nesne ağırlaştıkça,
zaman üzerindeki etkisi de artıyor. Ve bu korkutucu gerçeklik geleceğe
yolculuğun kapısını aralayan şey.
Samanyolu’nun merkezinde, bizden 26 bin ışık yılı uzakta galaksinin en ağır
nesnesi bulunmakta. Bu süperağır kara delik, dört milyon güneşin çarpışıp
bütün çekiminin tek bir noktada yoğunlaştığı kütlesel bir güce sahip. Kara
deliğe yaklaştıkça hissedilen yerçekimi şiddeti de artıyor. Yeterince
yaklaşıldığında, ışık dahi bu çekim şiddetinden kaçamaz. Bu tarz bir kara
deliğin zaman üzerindeki ağırlaştırıcı etkisi galaksideki herhangi bir şeyden
çok daha dramatik bir etkiye sahip. Bu durum onu doğal bir zaman makinesine
dönüştürüyor.
Herhangi bir uzay gemisinin, bu kara deliğin yörüngesinde dolaşarak bu
fenomenin avantajlarından faydalanabileceğini düşünmek istiyorum. Eğer uzayla
ilgili bir merci bu görevi Dünya’dan kontrol ediyor olsaydı, bir tam devrin 16
dakikaya mal olacağını gözlemleyecekti. Fakat güvertede duracak kadar cesur
insanlar için, bu ağır nesneye yeterince yaklaşıldığında, zaman
yavaşlayacaktır. Ve buradaki etki, Dünya’nın yerçekimsel kuvvetinden çok daha
büyük olacaktır. 16 dakikalık tur için tecrübe edilen gerçek zaman 8 dakika
olacaktır.
Etrafında tekrar tekrar dolaştıkça, kara deliğin uzağındaki insanlar zamanın
sadece yarısını deneyimlemiş olacak. Gemi ve tayfası zamanda yolculuk ediyor
olacak böylece. Kara deliği 3 ya da 5 yıl boyunca turladıklarını düşünün.
Herhangi başka bir yerde 10 yıl geçmiş ve dünyadaki herkes onlardan beş yıl
daha fazla yaşlanmış olacak.
Hızlı, hızlı, çok daha hızlı
Dolayısıyla kütlesel devasalıkta bir kara delik zaman makinesi gibi
davranıyor. Fakat elbette ki bu tam olarak pratik sayılamaz. Solucan
deliklerine nazaran, paradoks içermeyen avantajları olduğu açık. Ve dahası
kendisini ani bir geri bildirimle yok etmiyor. Fakat epey tehlikeli. Hayli
uzak bir mesafe ve bizi gelecekte çok uzak bir ana götürmüyor. Neyse ki
zamanda yolculuğun başka bir yolu daha var. Ve bu yol, gerçek bir zaman
makinesine dair en iyi ve son umudumuz.

Yapılması gereken şey, hızlı, çok hızlı yolculuk etmek. Kara deliğin içine
hapsolmaktan kaçınmak için gereken hızdan bile fazla bir hızda. Bu, evrenle
ilgili bir diğer garip hakikatle ilgili. Işık hızı olarak bilinen, saniyede
270 bin kilometre yol alan kozmik bir hız var. Bu hızı geçebilecek hiçbir şey
yok. Bilimin en yerleşik ilkelerinden birisi bu. Buna inanın ya da inanmayın,
ışık hızına yakın bir yolculuk sizi geleceğe taşıyacaktır.
Gerekçesini açıklamak için, bilimkurguya özgü bir taşıma sistemi hayal edelim.
Doğruca Dünya’nın çevresinde giden, süperhızlı trene ait bir yol düşleyin. Bu
sanrısal treni ışık hızına mümkün olduğunca fazla yaklaşmak ve zaman
makinesinin nasıl bir şey olduğunu görmek için kullanacağız. Güvertede,
geleceğe tekyönlü biletleriyle yolcular olacak. Tren gitgide hızlanıyor. Ve
kısa sürede tekrar tekrar Dünya’nın etrafında dönmüş oluyoruz.
Işık hızına yaklaşmak, Dünya’yı oldukça hızlı biçimde turlamak anlamına
geliyor. Saniyede 7 defa. Fakat trenin mevcut gücü ne olursa olsun, fizik
kuralları ışık hızına ulaşmasına izin vermeyecek. Bunun yerine ışık hızına
epey yaklaştığını söyleyelim. Bu durumda sıra dışı bir şey olacak. Zaman,
güvertede Dünya’nın geri kalanına nazaran daha yavaş akmaya başlayacak, tıpkı
kara deliğin civarında olduğu gibi; sadece biraz daha ağır. Trendeki her şey
ağır çekimde.
Bu hız limitini korumak için böyle oluyor ve nedenini görmek çok zor değil.
Trene doğru koşan bir çocuk düşünün. Onun ileriye doğru hızı trenin hızına
eklenmiştir ve hız sınırı böylece kazara aşılamaz mı? Yanıt, hayır. Tabiat
kanunları, trendeki zamanı yavaşlatarak bu ihtimali ortadan kaldırır. Bu çocuk
sınırı aşmak için gerekli hızda koşamayacaktır. Zaman daimi olarak hız
sınırını koruyacak biçimde yavaşlamaktadır. Ve yıllar sonrasına yolculuk
ihtimali bu hakikatten kaynaklanıyor.
Trenin istasyonu 1 Ocak 2050’de terk ettiğini varsayalım. 2150 yılbaşı
gecesinde geri dönünceye kadar 100 yıl tekrar tekrar Dünya’nın etrafında
dönecek. Yolcularsa trenin içinde olmaları sebebiyle sadece bir hafta yaşamış
olacak. Ve nihayet trenden indiklerinde bıraktıklarından hayli farklı bir
dünya bulacaklar. Bir hafta içerisinde 100 yıl ileriye gitmiş olacaklar. Bu
hızda bir tren yaratmak şüphesiz hayli imkânsız. Fakat biz, bu trene çok
benzeyen bir şeyi, dünyanın en hızlı parçacığını CERN’de inşa ettik.
Yerin derinliklerindeki 28 kilometrelik tünel trilyonlarca küçük parçacığın
akıntısından oluşuyor. Güç düğmesine basıldığında, saniyenin onda birinde
durma noktasından saatte 100 bin kilometreye kadar hızlanıyorlar. Gücü
artırdıkça parçacıklar gitgide hızlanıyor ve tünelin etrafında saniyede 11 bin
defa dönmüş oluyorlar (neredeyse ışık hızı). Fakat tren gibi, nihai hıza
yalnızca yaklaşıyorlar. Sınırın yüzde 99.99’unu aşabiliyorlar sadece. Ve bu
olduğu zaman, onlar da zamanda yolculuğa başlamış oluyor. Bunu çok kısa süreli
canlı parçacıklar olan pi-messonslar sayesinde biliyoruz. Bu canlılar normalde
saniyenin 25 milyarıncı anından sonra bölünürken, tünel içinde ışık hızına
yaklaştıkça 30 kat daha uzun yaşıyor.
Aşamalı olarak hızlanacak
Gerçekten bu kadar basit. Geleceğe yolculuk etmek istiyorsak yapmamız gereken
sadece hızlanmak. Gerçekten hızlanmak. Ve bana öyle geliyor ki bunu ancak
uzaya giderek yapabiliriz. Tarihteki en hızlı insanlı araç Apollo 10’dur.
Saatte 40 bin kilometrelik hıza ulaştı. Fakat zamanda yolculuk için bunun 2
bin katı hızlanmamız gerekiyor. Ve bunun için de daha büyük bir gemiye ve
hakikaten esaslı bir makineye ihtiyacımız var. Gemi, devasa yakıtı alabilecek
ve ışık hızına yaklaşan ivmeye varabilecek büyüklükte olmalı. Kozmik hızdan
faydalanabilmek 6 yıllık yakıtı gerektiriyor.

Başlangıç ivmelenmesi geminin büyüklüğü ve ağırlığı sebebiyle yumuşak olacak.
Fakat aşamalı olarak hızlanacak ve kısa sürede devasa mesafeleri kat edecek
hale gelecek. Bir hafta içerisinde dış gezegenlere ulaşmış olacak. 2 yıl sonra
ışık hızının yarısına ulaşacak ve güneş sistemimizin dışına çıkmış olacak. 2
yıl sonra hızı, ışık hızının yüzde 90’ına ulaşacak. Dünya’dan 50 trilyon
kilometre uzakta ve hareketinden 4 yıl sonra, gemi zamanda yolculuk etmeye
başlayacak. Gemideki zamanın her dört saatinde, Dünya’da iki saat geçecek.
Kara deliğin yörüngesindeki uzaygemisi örneğinde olduğu gibi.
Ve 2 yıl daha sonra, gemi azami hızına ulaşacak ve ışık hızının yüzde 99’una
denk gelecek. Bu hızda, gemide tek bir gün Dünya zamanında bir yıla tekabül
edecek. Gemimiz tam anlamıyla geleceğe uçuyor.
Zamanın yavaşlıyor oluşunun başka bir yararı daha var. Bu bizim teoride bir
ömür boyunca sıra dışı mesafeleri katedebileceğimiz anlamına geliyor.
Galaksinin bir ucuna yolculuk sadece 80 yıl sürecek. Fakat yolculuğumuzun
gerçek kerameti bize kainatımızın ne kadar garip olduğunu gösteriyor olması.
Zamanın değişen oranlarda ve yerlerde ilerlediği bir kainat bu. Küçük solucan
deliklerinin etrafımızı sardığı bir kainat. Ve en nihayetinde, fizik
bilgimizi, dördüncü boyut üzerinden hakiki zaman yolcuları olmak için
kullanabileceğimiz bir kainat."
(3 Mayıs 2010)